Kırka’nın Nüfus ve Yerleşme Özellikleri

Dr. Nadir Çomak

Türkiye nüfusu 1927 nüfus sayımında yaklaşık 13 milyon kişi olarak belirlenmişti. Savaş yorgunu bir ülkenin nüfusunun büyük bir kısmı kırsal kesimde yaşıyordu. Kırka köyü de Eskişehir ilinin Seyitgazi ilçesine bağlı bir köydü. Kümbet Kırkası olarak bilinen Kırka köyü 1930 yılında nahiye merkezi oldu. Kırka halkı 1960’lı yıllarına kadar geleneksel toplumsal yapının hâkim olduğu bir Anadolu yerleşmesi özelliği taşıyordu. Ağalar, Hocalar, Hacılar, Efeler toplum üzerinde etkili ve lider bir konumda bulunuyordu. Demokrat parti döneminin kudretli muhtarı Hasan Tepe (Küpeli) ve Muhtar Ahmet (Ahmet Özmutlu) bu geleneksel dönemin en son figürleri oldu. Daha sonra halkın yoğun isteği ile muhtar seçilen Raşit Çakır, Kırka’nın geleceği adına önemli değişim ve gelişim çabaları gösterdi.

Cumhuriyetle birlikte Kırkanın toplumsal yapısında meydana gelen en önemli değişim, toplumun geleneksel liderlerinin çocuklarının cumhuriyetle birlikte kurulan eğitim kurumlarında okuyarak cumhuriyetin hedeflediği aydın insan tipine dönüşme süreci olmuştur. Örneğin köyün imamı olan Kadir Hocanın oğlu Necati, köy enstitüsünden mezun olarak öğretmen olmuştur. Necati Erol Kırkanın toplumsal değişim ve dönüşümünün sembolü niteliğindedir. Kırkanın kasaba olması ile birlikte ilk belediye başkanı olarak kasabanın toplumsal dönüşümüne liderlik etmiştir. Necati Erol ve Seydi Ahmet Şen başta olmak üzere modern ve çağdaş öğretmenler sayesinde Kırkanın geleneksel yapısı değişerek modern bir cumhuriyet toplumu niteliği kazanmıştır. Bu kuşağın ardından öğretmen okullarından mezun olan genç öğretmenler gelmiş ve Kırkanın sosyal ve kültürel yapısını Cumhuriyetin kurucu partisinin ilkelerine göre yapılandırmaya çalışmışlardır. Bu sayede Kırka baskın olarak sosyal demokrat bir kimlik kazanmıştır.

Kırka bütün kırsal Anadolu yerleşmeleri gibi 1950’li yıllardan itibaren hızla yurt içine ve yurt dışına göç veren bir yerleşmeydi. Bu durumu 2000’li yıllara kadar bir müddet tersine döndüren süreç Kırka’ da bor madenlerinin keşfedilmesi ile başlamıştır. 1965 yılında Türk Boraks isimli bir şirket tarafından İngilizler adına işletmeye açılan bor madenleri 1971 yılından itibaren MTA tarafından yapılan etütler sonucunda Etibank tarafından işletilmeye başlamıştır. Bu süreç öncelikle Kırka nüfusunun önce geri dönmesine sonra da dışarıdan nüfus göçü almasına neden olmuştur. Bu nüfus değişimini aşağıdaki tabloları inceleyerek değerlendirelim (Tablo-1).

Nüfus196519701975198019851990
Seyitgazi261225562819291036003223
Kırka118823542500296435224090

Tablo-1 Seyitgazi ve Kırkanın nüfus tablosu

Tablonun incelenmesinden anlaşıldığı gibi Kırkanın nüfusu 1965 yılından itibaren hızla artarak 1980 yılında Seyitgazi ilçesinin nüfusunu geçmiştir. Bu nüfus artışı ile Kırka önce 1970’li yıllarda belediye yerleşmesi haline gelmiştir. Kırka’nın belediye merkezi olmasında ve Necati Erol’un belediye başkan adayı olmak için ikna edilmesinde Raşit Çakır büyük çaba sarf etmiştir.

İlk belediye başkanı olan Necati Erol (Koca Reis) Kırkanın gençleri üzerinde rol model olarak adeta devrimsel bir dönüşüm yapmıştır. Onu takip eden genç öğretmenler ve köyün gençleri dünya görüşü ve yaşam tarzı olarak onu takip etmişlerdir. Kadir Hocanın oğlu Koca Reis Kırkanın geleneksel toplum yapısından çağdaş toplum yapısına dönüşümünün en bariz değişim figürü olmuştur. İlerleyen yıllarda Kırkanın ikinci belediye başkanı, Şevket İnce, Ekrem Çörez ve Selahattin Çörez de birer öğretmendi. Şevket İnce çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile her zaman ve takdirle anılmaktadır. Bu belediye başkanlarından ilk üçü sosyal demokrat bir geleneğe, birisi muhafazakâr bir siyasi geleneğe sahipti. Belediye başkanlarından geleneksel toplum yapısına ve muhafazakâr yapıya mensup iki belediye başkanı ise Bilal Ünal ve Salih Yıldırım olmuştur. Burada şu analizi yapmak yerinde olabilir, sosyal demokrat partilerin hâkim olduğu dönemde Kırka, aşırı özgüven sonucu muhafazakâr partilere karşı mesafeli olarak kalmış ve iktidarın nimetlerinden yeterince yararlanamamıştır. Böylece Seyitgazi ilçesi ilmi siyaseti iyi bir şekilde uygulayarak Kırkanın ilçe olmasının önünü açmamıştır. Bu durumun bir sonucu olarak denilebilir ki 1990’lı yıllarda Seyitgazi’den daha fazla nüfusa sahip olan Kırka bir türlü ilçe olamamıştır. Aşağıdaki tablonun incelenmesinden de görüleceği gibi 2000’li yıllardan sonra Kırka gibi Seyitgazi de hızla nüfus kaybetmiştir. En son büyük şehir yasasında yapılan değişiklik sonucunda Kırka mahalle statüsüne dönüştürülerek belediye merkezi olma hakkını kaybetmiştir. Bu değişimde Kırkanın ileri gelenlerinin muhafazakâr bir iktidar partisinin siyasi desteğini tam anlamıyla alamamasının etkisinin olup olmadığı konusu hala tartışılmaktadır (Tablo-2).

Nüfus2007200820092010201120162020
Toplam17.62417.21916.90016.22215.7831320312 844

Tablo-2 Seyitgazi ilçesinin nüfusu (2007-2020)

Kaynak: TÜİK Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi,

Tablo 2’in incelenmesinden de anlaşılacağı gibi Seyitgazi ilçesinin nüfusu 2007-2020 yılları arasında 4780 kişilik bir nüfus kaybetmiştir. Yaklaşık olarak %26 oranındaki bu nüfus miktarı Eskişehir şehir merkezine göç etmiştir. Fakat bu göçün ilginç olan tarafı işçi göçü olması ve işçilerin hala Kırka’ da çalışıyor olmasıdır. Yani Kırka kendi topraklarında çalışan işçileri kendi sınırları içinde tutamamaktadır. Sadece Kırka değil Seyitgazi için de aynı durum geçerlidir.

Bugün Kırkanın eski yerleşme çekirdeği olan eski köy merkezi adeta terk edilmiş bir kovboy kasabası görünümündedir. Hacılar, Hocalar, Ağalar gibi köklü ailelerin neredeyse tamamı köyü terk etmiş durumdadır. Kırka’ dan her gün onlarca işçi servisi Eskişehir’e sabah akşam işçi taşımaktadır.

Yerleşmelerin tarihinde şehir merkezine yakın olmak bazı avantajlara sahip olduğu gibi birtakım dezavantajları da beraberinde taşımaktadır. Gelişen teknoloji ve eğitim imkanları insanların daha iyi şartlarda yaşamasını cazip kılmaktadır. Kırka bir maden kasabası olarak eski önemini kaybederken bu konuda yalnız da değildir. Seyitgazi ilçesi de şehir merkezine yakın olmaktan kaynaklanan nüfus kaybına uğramaya devam etmektedir. Yalnız Kırka ile Seyitgazi arasında şöyle bir fark vardır ki o da, Seyitgazi ilçesi halkının nüfus kütüklerini ilçelerinde bırakarak nüfus miktarının düşmesine izin vermemeleridir. Kırkanın belediye yerleşmesi kimliğini kaybetmesi nüfus göçünün artmasında hızlandırıcı bir etki yapmıştır. Kırka halkı birlik olsa da büyük şehir yasasını değiştirerek yeniden belediye merkezi haline gelebilmesi artık mucizelere kalmıştır.

Sonuç olarak, Kırka halkının genç temsilcileri ve işçi kardeşlerimizin zeki çocukları Eskişehir’de iyi bir eğitim alarak daha mutlu bir gelecek kurmaya çalışmaktadır. Bunu da fazlasıyla hak etmektedirler.

Eskişehir’de bir dernek çatısı altında buluşan Kırka efeleri eski kültürlerini yaşatmaya devam etmektedir. Bu da işin teselli edici hikayesi olarak kalabilir.

Kırka efeleri her şeye rağmen yiğit edaları ile zeybek oynamaya devam etmektedir. Başarılarını çocuklarının eğitim alanında yaptığı ve yapacağı büyük işlerle sürdüreceklerdir.

Kırka’nın kültürünü yaşatmak için genç eğitimciler ve genç yazarlar bu yazıdan ilham alarak bilimsel çalışmalar yaparak daha güzel araştırmalara imza atacaklardır.

Geleceğin Eğitimini Hayal Etmek

Dr. Nadir Çomak

Dünyanın çocuklarımız için yaşanabilir bir yer olarak kalması için eğitimin geleceğini ve geleceğin eğitimini yeniden hayal etmeliyiz. Çocuklarımızı, robotik teknolojilerin hâkim olacağı yeni dünyada robotların asla yapamayacağı becerilerle donatmalıyız. Çocuklarımızı bilginin hamalı değil yaratıcı fikirler üretebilen, girişimci, analitik düşünebilen, inisiyatif kullanabilen nitelikli insanlar olarak yetiştirmeliyiz.

UNICEF tarafından yayınlanan Responding to COVID-19 raporuna göre dünya çocukları hakkında çok sarsıcı ve üzücü bilgilere yer veriliyor. Bu rapora göre:

  • “2020 yılı sonuna kadar 142 milyon çocuğun daha parasal yoksulluğa düşeceği ve sosyal korumaya erişimden yoksun olacağı tahmin ediliyor.
  • Okulları kapalıyken her 3 okul çocuğundan en az 1’i uzaktan eğitime erişemedi ve 1,6 milyar çocuk ve genç okulların kapanmasından etkilendi.
  • Kadınların sağlık hizmetlerine erişme olasılığı veya erişimi daha az olduğu için 12 ayda 200.000 ek ölü doğum meydana gelebilir.
  • Düşük ve orta gelirli ülkelerde, sağlık hizmetlerindeki aksamaların ve artan yetersiz beslenmenin en kötü tahminlerinin bir sonucu olarak 12 aylık bir süre içinde 5 yaşın altındaki 1,2 milyon çocuk daha ölebilir.
  • En az 68 ülkede 1 yaşın altındaki yaklaşık 80 milyon çocuk hayat kurtaran aşıları kaçırabilir.
  • 2020 sonu itibariyle 59 ülkede mülteciler ve sığınmacılar, ulusal sosyal koruma önlemlerinin dışında tutuldu.
  • 5 yaşın altındaki 6,7 milyon çocuk önümüzdeki 12 ay içinde israftan mustarip olabilir; bu yüzde 14’lük bir artış, ayda 10.000’den fazla çocuk ölümüne neden olabilir- çoğunlukla Güney Asya, Sahra altı Afrika ve Afrika’da.
  • İlkokula başlama yaşının altında olan tüm çocukların tahmini yüzde 43’ünün (349 milyon) çocuk bakımına ihtiyacı var, ancak buna erişimi yok.
  • Şiddet önleme ve müdahale hizmetlerinin COVID-19 nedeniyle kesintiye uğradığı 104 ülkede 1,8 milyar çocuğun yaşadığı bir zamanda stres, hapsetme ve yoksulluk ciddi çocuk koruma riskini hızlandırıyor.
  • On yılın sonundan önce yaklaşık 10 milyon ek çocuk evliliği meydana gelebilir (UNICEF 2020).

Bu verileri dikkatle incelediğimizde çocukların temel haklarından olan yaşama, sağlık, barınma ve eğitim haklarından mahrum olduğunu görüyoruz. En doğal haklarına bile ulaşamayan çocukların durumunun düzelmesi için neler yapılabileceğini düşünmemiz gerekiyor. Eğitimciler ve eğitim araştırmacıları geleceğin eğitimini ve geleceğin dünyasını hayal etmek için daha fazla zaman kaybetmeden işe koyulmalıdır.

Geçtiğimiz hafta 1. İstanbul Eğitim Zirvesini takip ettim (1. İstanbul Eğitim Zirvesi, 2021) ve bu, kayda değer farkındalıklar kazanmak isteyenler için iyi bir fırsat oldu. Dünya’nın farklı üniversitelerinden eğitimcilerin katıldığı bu toplantıda eğitimin geleceği konuşuldu. Pandemi ile birlikte geleneksel eğitim yaklaşımlarının ortadan kalktığı ve yeni eğitim yaklaşımlarının konuşulur hale geldiği vurgulandı. Pandemi döneminin eğitimi yeniden geleceğe göre modellemek için önemli bir fırsat oluşturduğu üzerinde duruldu. Bu zirvede Fernando Reimers (Ford Vakfı Uluslararası Eğitim Uygulamaları Profesörü, Harvard Üni.), Pandmemi müfredatta yapısal bir değişim getirecek mi? Sorusunu şu şekilde cevapladı: “Pandemi okulların sosyo-ekonomik bağlamını değiştirdi. Neler yapabiliriz diye düşünme zamanı. UNICEF bu konuda 3 rapor hazırladı. Son rapora göre: toplum, ancak eğitim bileşenleri değiştikçe değişebilir. Eğitime 1000 feet yükseklikten bakarken şimdi BM insan hakları üzerinden eğitimi yeniden kurguluyor.

Küresel müfredat nasıl yapılandırılmalıdır” sorusuna ise şu cevabı verdi:

  1. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek ve
  2. Eşitsizlik ve fakirliği ortadan kaldırmak için çalışmak.

Reimers şu şekilde devam etti, “Birlikte yaşama kültürünü hayata geçirmeliyiz. 180 Beceride BM insan hakları beyannamesi lisede müfredata çevrildi. İklim değişimi ve eşitsizliklere odaklanmak gerekiyor. Küresel dünyada her bireyin haklarına saygı göstermek gerekiyor. Okulun dışında öğrenim nasıl yapılabilir. Fark yaratma becerileri nerelerdir. İnsan haklarının gerçeğe dönüşmesi için neler yapılabilir. İnsanların ne kadar savunmasız olduğunu bize pandemi gösterdi. Kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler yetiştirmek gerekiyor. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin öğrencilere aktarılması gerekiyor. Sürdürülebilirlik müfredatın şekillendirilmesinin anahtarıdır.” Zor zamandan geçen dünyamızca dirençli, dayanıklı ve esnek bireyler yetiştirmemiz gerekiyor. Bu konuda eğitim zirvesinde konuşan Bem Le Hunte (Prof. G. Director of Teaching and Learning Ünv. Of Tecnology Sydney), “17 Farklı disiplinin bir arada çalıştığı bir eğitim tarzı üzerinde çalışıyoruz. Bilgi almak yeterli değil. Sosyal girişimcilik, sosyal değerlerin anlaşılması çok önemli. Bireyselleştirilmiş eğitimi esas alınmalı. Yarışmacı ve sıralayıcı değil, işbirlikçi öğrenmeyi öncelemeliyiz.” Sözleriyle disiplinler arası çalışmalara ve çocukların bireysel farklılıklarına dikkat çekti.  B. Franklin’in “Ya birlikte var olacağız ya da ayrı ayrı asılırız” sözüne atıf yaparak, “Doğaya karşı sorumluluklarımız var ve bu sorumluluklarımızı hep birlikte yerine getirmezsek hep birlikte yok olacağımızı ve yaratıcılık becerilerinin önemini, girişimcilik ve dayanıklılık ve esneklik gibi kavramların üzerinde durmanın önemini” vurguladı.

“Eğitimin Geleceği” oturumunda Antony Seldon (Former Vice-Chancellor ünv. Of Buckhingam) “Okullar çocukların kafasına zorla bilgi sokuyor, yeni öğretim modelleri araştırılmalı. Bir öğrenci ne zaman en iyi öğrenir, gece mi, gündüz mü, hafta sonu mu? Kütüphanelerin ömrü doldu. Öğrenciler 5 tıkla bilgiye ulaşıyor. Neden kütüphaneye gelsinler ki? Yeni eğitim tasarımları geliştirilmeli.” Diyerek önemli konu başlıklarına dikkat çekti. Yeni eğitim modelleri geliştirilirken teknolojik gelişmelerden yararlanmakla birlikte çocukların bireysel farklılıklarına göre eğitim tasarımı yapmanın ve kütüphanelerin bir müze haline gelmesine dikkat çekilmesi oldukça ilginç kabul edilebilir. Bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı günümüzde kütüphanelerin rolü ve yeni formları halihazırda yeniden kurgulanmalıdır.

Andreas Schleicher (Eğitim ve Beceriler Başkanlığı Direktörü, OECD), “Yalnızca akademik başarı yeterli değil. Farklı insanlarla birlikte yaşayabilmeli ve birlikte başarmayı öğrenmeliyiz. Ağaçları değil ormanı görmeliyiz.” Diyerek insanlığın birlikte yaşama kültürünün ilkelerini uygulayarak sorunlara birlikte çözümler bulmaları gerektiğini ifade etti.

Pasi Sahlberg (Eğitim Politikaları Profesörü, New South Wales Üniversitesi), “Çocukların ve gençlerin okul ve eğitim tasarımında düşüncesi alınmalıdır. İklim değişimi gibi konularda öğrencilerin kendi bulundukları sistemlerde daha çok söz sahibi olmasını isterim.” Diyerek öğrencilere alacakları eğitim ve yaşayacakları dünya hakkında daha fazla söz verilmesi gerektiğini vurgulaması önemliydi. Çünkü geleceğin dünyasında yaşayacak olan çocukların alacakları eğitimden yaşayacakları dünyaya kadar her alanda düşünceleri alınmalıdır. Aksi taktirde çocuklara ulaşmak imkânsız olacak derecede zorlaşmaktadır. Aynı konuya vurgu yapan Sir Anthony Seldon (Eski Rektör Yardımcısı, Buckingham Üniversitesi), “Gelecekte, çocuklar okulların nasıl olacağı konusunda fikir sahibi olmalıdır. Yöneticiler karar verme konusunda çekingen davranabiliyor. Eğitimin bütün bileşenlerinin söz sahibi olduğu ve etkileşimli ve eğlenceli bir okul sistemi kurmalıyız. Hep birlikte geleceği çoğunluğun kararına göre şekillendirebiliriz.” Derken okulun bütün paydaşlarının katılımının önemine dikkat çekti.

Bem Le Hunte (Eğitim Profesörü, Öğretme ve Öğrenim Direktörü, Sydney Teknoloji Üniversitesi), Pandemi sonrasında önümüzde bekleyen devasa sorunlar karşısında “İşe yarayan bir sistem bulana kadar denememiz gerekiyor. Kişiye göre özelleştirilmiş eğitim tasarlamalıyız.” Diyerek gelecek için yeni eğitim modelleri geliştirmenin önemine dikkat çekti.

Dünya Pandemi ve sonrasını böyle görüyor. Türkiye’den dünyaya baktığımızda eğitimciler ve akademik alanda araştırma yapan araştırmacılar olarak çocukların geleceği için geleceğin eğitimini ve eğitimin geleceğini yeniden hayal etmeliyiz.

Gelecekte yapay zekanın ve robotların hâkim olacağı bir dünyada bilgisayarın yapamadığı ve asla yapamayacağı becerileri belirleyerek bu becerileri çocuklara kazandırmalıyız.

Modası asla geçmeyecek olan ve makinaların asla yapmayı başaramayacağı, sevgi, saygı, merhamet, vicdan, anlayış, nezaket, iyilik, girişimcilik, yaratıcılık, şefkat gibi değerlerimizi beceriye dönüştürerek çocuklarımıza kazandırmalıyız.

Yarın çok geç olmadan harekete geçmeliyiz.

Eğitimin geleceğini ve geleceğin eğitimini yeniden hayal etmeliyiz.

Kaynakça

1. İstanbul Eğitim Zirvesi. (2021). İstanbul: Maarif Vakfı. https://www.istanbuleducationsummit.com/ adresinden alındı

UNICEF. (2020). Responding to COVID. New York: UNICEF. 28.11. 2021 tarihinde https://www.unicef.org/media/100946/file/UNICEF%20Annual%20Report%202020.pdf adresinden alındı

Güçlü Gerekçe Sahibi Bir Öğretmen Olmak

Dr. Nadir Çomak

Arşimet noktası, Arşimet’in yeterince uzun bir dayanağı ve kaldıracı varsa, dünyayı hareket ettirebileceğini iddia ettiği sözden türetilen bir metafordur. Arşimet noktası, bir şeyin farklı, belki de nesnel veya “doğru” bir resminin elde edilebildiği “dışarıdaki” bir noktadır.[1] Bu tanıma göre dışarıdaki bir noktadan yani sorunları oluşturan denklemin dışına çıkarak olaylara kuş bakışı bakmayı başaranlar sorunları çözebilmek için bir fırsat yakalayabilir.

Şimdi, öğretmeni tarif eden farklı tanımlara bir göz atalım:

  1. Başkalarının öğrenmesine yardımcı olan bir kişiyi ifade eder. Bu bağlamda yükseköğretim kurumları da dahil olmak üzere öğrenmeyi kolaylaştıran kişiyi ifade etmek için kullanılmaktadır.
  2. İnançları, motivasyonları ve sahip olduğu diğer faktörler öğretmenlerin uygulamalarını etkiler.
  3. Öğrencilerin bilgi, yetkinlik veya erdem edinmelerine yardımcı olan bir kişi.
  4. Öğretmen, insanlara eğitim veren kişidir; eğiten veya öğreten kimse. Öğretmenin rolü genellikle örgündür ve bir okulda veya örgün eğitimin başka bir yerinde gerçekleştirilir.
  5. Başkalarının öğrenmesine yardımcı olan bir kişiyi ifade eder. Burada eğitimin çeşitli kademelerinde öğrenmeyi kolaylaştıran kişi kastedilmektedir.
  6. Öğretici, eğiten veya öğreten, özellikle meslek olarak bilgi ve beceri kazandıran kişi.
  7. Resmi öğretim yöntemleri yoluyla öğrenenler üzerinde bilgiyi etkilemekten başlıca sorumlu olan, eğitim alanında kalifiye bir personel.
  8. Öğretmen, bağımsız öğrenciler çalışıp bilgi ararken liderdir. Öğretmen bir problemi çözmek için bilimsel yaklaşımı tartışır.
  9. Disiplinler arası ve disiplinler arası odak noktası, öğrencilere yeni bilgilere nasıl erişeceklerini, bunları nasıl yorumlayacaklarını öğretmek olan bir eğitim uzmanı.
  10. Öğrencilerin bilgi edinmelerine yardımcı olan kişi.
  11. Bir okulda öğrencilere ders veren ve talimat veren bir kişiyi ifade eder. Öğretmen, müfredattaki içerikleri öğretmekle sorumludur.
  12. Çocukların öğrenmesini destekleyen yüksek eğitimli kişi.
  13. Eğitim fenomenlerinin teorik olarak derin ve eleştirel analizi için nitelikli olan profesyonel.
  14. Bir hümanist, düzenleyici ve öğretim sürecinin lideri, koordinatör ve süpervizör, motive edici, haklı paydaş, kolaylaştırıcı ve okul kültürü gelişiminin tahmincisi.
  15. Öğretmen, talimat veren, rehberlik eden ve öğrencilerin gelişimine katkıda bulunan bir kişi olarak tanımlanır.
  16. Öğretmen, topluma en yakın, en açık ve en uç şekilde hizmet veren meslek mensubudur. Öğretmen aynı zamanda eğitim sisteminin en önemli unsurudur.[2]

Öğretmen, yukarıdaki16 tanımın dördünde yardımcı olan, iki tanımda eğiten ve öğreten, bir tanımda destekleyen, iki yerde kolaylaştıran, iki yerde lider, iki yerde talimat veren, bir yerde düzenleyici ve koordinatör, yeni bilgilere ulaşmalarına katkı sağlayan uzman kişi, öğrencinin gelişimine katkıda bulunan kişi olarak tanımlanmaktadır.

Bu tanımlardan hareketle öğretmenlerin çocukların eğitim ve öğretim almalarına, onların yeni tutum ve davranış kazanmalarına katkı sağlayan bir aracı, yardımcı, örnek ve lider kişi olduğunu söyleyebiliriz.

Dünya bugün çözülemeyecek gibi görünen sorunlarla boğuşmaktadır. Bu sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. İklim değişikliği / doğanın tahribatı (%48,8)
  2. Büyük ölçekli çatışma/savaşlar (%38,9)
  3. Eşitsizlik (gelir, ayrımcılık) (%30,8)
  4. Yoksulluk (%29,2)
  5. Dini çatışmalar (%23,9)
  6. Devletin hesap verebilirliği ve şeffaflık / yolsuzluk (%22,7)
  7. Gıda ve su güvenliği (%18,2)
  8. Eğitim eksikliği (%15,9)
  9. Emniyet / güvenlik / refah (%14,1)
  10. Ekonomik fırsat eksikliği ve işsizlik (%12,1).[3]

Peki bütün bu devasa sorunları kim çözecek? Öğretmenler mi?

Bu soruya cevap verebilmek oldukça güç görünüyor. Verilecek cevabı aramak için yazımızın başındaki Arşimet noktasını yeniden hatırlamakta yarar olduğunu düşünüyorum. Arşimet aslında şunu söylemek istiyor olabilir mi: Bir sorunu çözmek için güçlü bir gerekçeniz varsa o sorunu çözmek için kendinizi motive edebilirsiniz. Yani güçlü bir gerekçesi olan insanlar motivasyonunu koruyup zindeliğini, dayanıklılığını, esnekliğini ve çevikliğini koruyabilirler.

Peki bu güçlü gerekçe nedir? İklim krizini önlemek, savaşları önlemek, fakirliği ortadan kaldırmak, eşitsizlikleri yok etmek, fırsat eşitliğini kaldırmak, eğitimde eşitliği getirmek için çalışmak güçlü bir gerekçe olabilir mi?

Peki bunları öğretmenler yapabilir mi? Öğretmenler politika üreten insanların da öğretmeni olduğuna göre evet yapabilirler. Yapamazlarsa da Arşimet gibi tarihe geçerler ve dayanak noktasını gösterin sorunları çözelim derler.

Sevgili öğretmenim, seni motive edecek, koşturacak, coşturacak tutkulu bir gerekçen var mı?

İşin püf noktası galiba güçlü gerekçesi olan tutkulu öğretmenler olmakta gizli.

Siz ne dersiniz?

[1] https://www.oxfordreference.com/view/10.1093/oi/authority.20110803095422175

[2] https://www.igi-global.com/dictionary/family-community-higher-education-partnership/48939

[3] https://www.businessinsider.com/world-economic-forum-world-biggest-problems-concerning-millennials-2016-8#10-lack-of-economic-opportunity-and-unemployment-121-1

Squid Game: Bir Dizi Film İncelemesi

Dr. Nadir Çomak

Uyarı: Bu film +18 yaş için bile fazla acımasız ve çok fazla argo ve müstehcen sahneler içermektedir. Şayet 9 bölümü izleyerek aşağıda yaptığım bu film yorumu sizin için yeterli ise filmi izlemenizi bir eğitimci olarak tavsiye etmiyorum.

Çaresizlik, ümitsizlik, yokluk, merhametsizlik, vefasızlık, acımasızlık içerisinde yuvarlanan insanların ölmeyi seçmekten başka hangi seçeneği vardır? İnsanları İsa’ya ve tanrıya davet eden rahiplerin davetleri inandırıcı mıdır? Bütün kötülükleri çekinmeden yapıp sonra tanrıya dua eden insanlar ne kadar güvenilir olabilir? Dünya zevklerinin her türlüsünü yaşayan insanlar yine de mutlu olamayıp neden bir ölüm oyunu kurguladı? Ölüm oyunu kurup masum insanların acımasızca ölümünü seyreden insanların yırtıcı vahşi hayvanlardan farkı var mıdır?

1.Bölüm Kırmızı Işık Yeşil Işık. Film geleneksel bir Güney Kore’de yere kalamar şeklinde çizgilerin çizilerek oynandığı kalamar oyununu anlatarak başlıyor. “Çizgi içindeki savunma oyuncuları oyun sınırları içinde iki ayak üstünde koşar, çizginin dışındaki ofansif oyuncular ise sadece tek ayak üstünde zıplardı. Hücum oyuncusu çizginin ortasındaki yoldan kestirmeden koşarak çizgi dışına çıkarsa iki ayak üstünde yürüme hakkına kavuşur ve oyunu kazanırdı. Defans oyuncuları sizi çizginin dışına attığında ölürsünüz. Kazanan takım “yaşasın” diye bağırırdı”. O an dünyalar benim olmuş gibi hisseder çok mutlu olurdum.”

Filimin birinci bölümünde hayatın her türlü zorluklarını yaşayan bir insanın hayatı anlatarak başlanıyor. İşi olmayan, borç batağında debelenen, eşinden boşanmış, kumar borcunu ödeyemeyen ve mafya tarafından organları sökülmekle tehdit edilen bir baş rol oyuncusu. Çaresiz kalmış ve yaşamak için bir amacı kalmamış bir insan. Bu psikoloji içinde yaşarken karşısına bir adam çıkıyor ve olan bir oyun oynamayı teklif ediyor. Oyun çok basit, mavi ve kırmızı iki zarftan birisini seçmesini istiyor. Seçilen kalın zarfın birisini yere atıp diğer zarf ile onun üzerine vurarak yerdeki zarfı ters döndüren oyunu kazanıyor. Her kazanan 100.000 won almaya hak kazanıyor. Parası olmayan ve oyun oynamak isteyen ise kaybettiği zaman okkalı bir tokat yiyerek borcunu ödüyor. Oyun oynayan kişiler başka büyük bir oyuna davet edilerek servet kazanmaya davet ediliyor. Daveti kabul edenler özel araçlarla alınarak gizli oyun alanına getiriliyor.

Oyun alanı gizli bir adada bulunuyor. Oyun alanının üzeri açık, fakat futbol sahası gibi raylı bir sistemle kapatılarak arazi görüntüsü ile kamufle edilebiliyor. Filmde sahaya 456 oyuncunun geldiği görülüyor. Gelen kişilerin tamamı da çaresiz, ümitsiz, yaşamak için bir sebebi olmayan insanlardan seçilmiş. Bir de 1 numaralı yaşlı adam… 1 numaraya sonra ayrıntılı olarak değineceğiz. Filmin baş rol oyuncusu 456 numaralı oyuncu.

Birinci bölümde 456 kişi bir koğuşa yerleştirilerek yeşil eşofman giydiriliyor ve fotoğraflı kimlikleri oluşturularak oyuna hazırlanıyor. Her bir yarışmacının kulağının arkasına bir çip takılıyor ve barkot sistemiyle okutularak yaşayıp yaşamadığı belirlenerek oyundan düşüyor. Görevlilerin üzerinde maskeli turuncu kıyafetler var. Lider yönetici ise koyu elbiseli ve maskeli adam. Oyunun başladığı anons sistemiyle duyuruyor. 1. Oyunda açık alana çıkan oyunculara oyun kuralları anlatılıyor: Kırmızı ve yeşil ışık oyunu. Büyük bir oyuncak bebek yeşil dediğinde oyuncular ilerliyor. Kırmızı dediğinde duruyor. Geri dönen bebeğin gözlerindeki kamera sensörleri hareket eden bir canlı gördüğü anda vurularak öldürülüyor ve ölen kişi oyun dışı kalıyor. 255 oyuncu elenerek 1. Oyunun sonunda 251 kişi ancak hayatta kalıyor.

2.Bölüm, cehennem. Hayatta kalan yarışmacılar bu nasıl oyun diye isyan ederek oyundan ayrılmak istiyor. Oyuncular perişan bir halde yaşadıkları zorlukları anlatarak oyundan ayrılmak için yalvarıyorlar. Oyunun adil bir oyun olduğunu söyleyen oyun kurucular demokratik bir seçim yapılması kaydı ile oyunda ayrılabileceklerini söylüyor. Oylama başladığında evet ve hayır butonlarına basan insanların gözü yukarıda asılı olan para dolu küreye bakıyor. Oyunda kalırlarsa milyarlarca won kazanma şansları olduğunu bilerek oy kullanıyorlar. Oylamanın sonunda 100 evet 100 hayır sonucu çıkıyor. Para sevgisi ölüm korkusunu neredeyse yeniyordu! En son oy kullanan 1 numaralı yaşlı adam hayır butonunda basarak oyuncuların serbest kalmasını sağlıyor. Acaba bu da oyunun bir parçasımıydı? Herkes çok seviniyor ve evlerine gönderiliyor.

Fakat hayatın zorlukları evlerine dönen insanların peşini bırakmıyor. 1 numaralı yaşlı oyuncu kanser olduğunu ve yaşayacak fazla bir ömrü kalmadığını, dışarıdaki hayatın daha yıpratıcı olduğunu söyleyerek 456 numaralı oyuncuyu da oyuna geri dönmeye ikna ediyor. Benzer şekilde bütün oyunculara yapılan yeniden oyuna dönme davetlerini birçok oyuncu kabul ederek oyuna geri dönüyor. Geri dönmeyenler sadece 70 kişi civarında kalıyor. Kardeşi kaybolan ve onu arayan bir polis de gizlice oyuncuların arasına karışarak bir görevlinin kıyafetini giyerek oyun alanına girmeyi başarıyor ve polisin adalet için mücadelesini canlandırıyor. Fakat oyun alanının yöneticisi polis memurunun kardeşi çıkıyor ve onu öldrüyor. 2. Oyunda geleneksel bir Güney Kore oyunu daha oynanıyor. Helva şeklindeki tatlılar kutuların içerisine konularak daire, üçgen, yıldız, kare ve şemsiye gibi şekillerde yarışmacılara veriliyor. Kutunun içindeki iğne ile kalıpları kırmadan çıkarmaları isteniyor. Şekli çıkarırken kıran ölüyor ve oyunu kaybediyor.

3.Bölümün adı, Takımına sadık kal. Oyunculara az yemek verilerek kargaşa çıkartılıyor. Oyuncuların koğuşta birbirlerini öldürmeleri sağlanıyor. Çıkar karmaşada oyun kurucular tarafından kaos oluşturularak ranzalar yıkılıyor, ışıklar söndürülüyor ve birçok oyuncu birbirini öldürüyor. Takımına sadık kalan kazanıyor. Filmin bu sahnesinde 1 numaralı adamın ışıklar yandığında ranzaların en üstünde ayakta durarak etrafı seyrettiği ve hayatta kaldığı anlaşılıyor. Acaba ranzanın üstüne nasıl çıktı? Yoksa oyun kurucu patron bu adam mı sorusunu akla getiriyor.

10’arlı gruplar halinde oynanacak olan takım oyununda önceden bilinmeyen oyunu tahmin etmeye çalışıyorlar. Yaşayan 80 kişi kaldığı için 8 takım kalıyor. Her takım en güçlü oyuncuları seçmeye çalışıyor. 1 numara ve 456 numaralı oyuncuların takımı yaşlı adamdan ve kadınlardan oluşuyor. Güçlü takımlar zayıf oyucuları takımdan atıyor. Oyun başladığında yüksek bir köprünün üzerinde ip çekme yarışması yapılıyor. Yaşlı adam ve kadınların olduğu zayıf görünen takım yaşlı adamın verdiği strateji sayesinde oyunu kazanıyor. Filmin 4. bölümünde oyunculardan bir doktor ile anlaşan çalışanların yaptığı organ ticareti açığa çıkıyor. Oyunun yöneticisi bu kirli ticareti açığa çıkarıyor ve hepsini öldürüyor. Bütün oyunculardan özür dileyerek amaçlarının adil bir düzen olduğunu söylüyor ve oyunculara adil oyun şartları sunmaya dair söz veriyor. “Adil bir dünya için” mesajı dikkat çekiyor.

4. oyunda her oyuncunun bir eş seçmesi isteniyor. Oynanacak oyun misket oyunu. Ellerindeki 10 misketi kullanarak arkadaşının elindeki 10 misketi alan oyunu kazanıyor. 1 numaralı yaşlı adam ile 456 numaralı oyuncu Gambu (Kanka) oluyor. Gambu arkadaşı için fedakârlık yapıyor. Bu oyunda karı kocanın birlikte yarışması ve birbirini acımasızca ölüme terk etmesi dikkat çekiyor. Hile ile arkadaşını öldüren oyuncular hayatta kalmanın ne kadar çok arzu edildiğini gösteriyor. Sırlarını birbirine anlatan insanların çaresizliği gözler önüne seriliyor. Çaresizlik içinde kalan bir kız rahip olan babasının annesini öldürdüğünü ve kendisinin de babasını öldürdüğünü anlatıyor. Dua ederken gördüğü rahibe dönere bu kadar insanı öldürdükten sonra tanrıya dua ederek af mı sanıyorsun diyerek inançları sorguluyor. Yaşama amacı olmayan kız kendisini arkadaşı için feda ederek 6. Bölümde oyunu kaybediyor. 1 numaralı oyuncu olan yaşlı adam biz seninle Gamdu değil miyiz? Her şeyimi seninle paylaşıyorum diyerek arkadaşını yaşatıyor ve güya kendisi ölümü seçmiş gibi yapıyor. Oyun sonunda yaşlı adam son misketini arkadaşına vererek 456 numaranın hayatta kalmasını sağlıyor. 1 numaranın öldüğünü zannediyor herkes. Fakat öyle mi oluyor. Durum filmin sonunda ortaya çıkıyor.

7.Bölümde adaya özel VIP’ler geliyor. Başlarına yırtıcı hayvan başlıkları takmış olan oyun kurucular geliyor. Geldikleri yerdeki salon sanki bir dünya cenneti gibi düzenlenmiş. Sodom ve Gomore hikayesinde olduğu gibi bütün gayrı meşru zevklerin serbest olduğu yalancı bir hayali cennet. Oyun kurucusu 5 patron 5. Oyunu canlı olarak izliyor. Bir önceki oyunda karısını öldüren adam oyundan geri çekilmeyi teklif ediyor. Kimse oylama yapılmasını kabul etmiyor. Adam dayanamıyor ve kendini öldürüyor. Tavanda asılı olan 45 milyon Won oyuncuların aklını başından almış durumda. Bu oyunda geriye kalan 16 oyuncunun 16 numara seçmesi isteniyor. Numara sırasına göre oyun başlıyor. Oyunculardan numara sırasına göre camdan bir köprü üzerinde yürümesi isteniyor. Camlardan birisi kırılmayan temperli camdan yapılmış. Temperli camı bulamayan aşağı düşüp ölüyor. Dua eden rahibin duası kulaklarda çınlıyor. Fakat tanrı ölümleri durdurmuyor. Tanrının etkisiz olduğu ya da öldüğü vurgulanıyor sanki. Oyun sonunda oyun kurucular camdan satranç ürerinde aşağıya düşüp ölen oyuncuların yerine bir oyun taşını aşağıya atıyor. Oyuna hile karışıyor. Camları tanıyıp yolu bulan bir cam ustası oyuncu camları tanımasını engellemek için ışıklar söndürülüyor. Oyuncunun ölmesinin önü açılıyor. Oyuncular birbirlerini cam köprüden aşağı atıyor. Vicdanın ölmemiş olan iki oyuncu arkadaşlarını öldürmüyor. Geriye üç kişi kalıyor.

8. bölümde 6. Oyun oynanıyor. Geriye 3 kişi kalıyor; 456, 218 ve 067 numaralı oyuncular. 5. Oyundan sonra en sona kalan 3 oyuncuya smokinler giydirilerek bir ziyafet veriliyor. Cam kule parçalandığında yaralanan 067 numaralı kadın oyuncu kan kaybından ölmek üzere. 456 numaralı oyuncunun vicdanı henüz ölmediği için arkadaşlarını da gerçekten öldüremiyor. Fakat 218 numaralı ve Seul üniversitesini birincilikle kazanmış olan genç oyuncu yaralı kadını öldürüyor. Zeki ve dahi olmakla vicdan sahibi olmanın farkını gözler önüne seriyor. Üstelik 456 numaralı arkadaşı yaşatmak için doktor aramaya gitmişken.

9. bölümde kalamar oyununa sıra geliyor. En sona kalan 456 ve 218 numaralı oyuncular kalamar oyununun oynuyor. 456 numaralı oyuncu arkadaşını öldürebilecekken yine de öldürmüyor. Hem de büyük bir servet değerindeki para için arkadaşını öldürmüyor ve dahi arkadaşı tarafından aptallıkla suçlanıyor. Dahi çocuk arkadaşını öldüremiyor fakat vicdanı iflas ederek oyunun sonunda kendisini öldürüyor.

47 milyar Won kazanan 456 numaralı oyuncu şehrin ortasına gözleri kapalı bir şekilde bırakılıyor. Yere atıldığı yerde yüksek sesle dua eden ve insanları İsa’ya iman etmeye çağıran rahibin sesiyle uyanıyor. Rahip 456 numaranın gözlerindeki bağı çözerek ona bir banka kartı veriyor ve ortadan kayboluyor. Evine döndüğünde para kazanarak rahat bir şekilde yaşatmak istediği annesinin öldüğünü görüyor. Kendisini bırakıyor ve paraya dokunmuyor. 1 yıl sonra oyun kurucularda özel bir kart ile bir davet daha alıyor. Gökdelenin üst katına çıktığında kendisini çağıran kişinin 01 numaralı ihtiyar olduğunu görüyor. İhtiyarın oyun kurucu olduğunu anlıyor ve soruyor; niçin yaptın bunu? İhtiyar şöyle diyor; “ben bir tefeci idim. Dünyanın bütün zevklerini tattım fakat mutlu olamadım. Bir grup zengin adamla birlikte bizi mutlu edecek bir ölüm oyunu kurmaya karar verdik ve bu oyunu planladık. Zengin ya da fakir herkesin ortak külfeti yaşamak. İnsan oyunu izleyerek eğlenemez. Eğlenmek için oyunun içinde olmak gerekir.” diyor.

İhtiyar adam bir soru soruyor: “Sen hala insanlara güveniyor musun?” Ölüm döşeğinde yatmakta olduğu yataktan aşağıya bakıp evsiz bir dilenciyi işaret ederek, seninle son bir oyun daha oynayalım diyor. Bütün serveti üzerine oynamayı teklif ediyor. Eğer yarım saat içinde soğukta bekleyen bu evsiz adama merhametli bir kişi yardım ederse sen kazanacaksın kimse gelmeyecek çünkü. Eğer kimse gelmezse ben kazanacağım diyor. Saat tam 24.00 olduğunda bir adam yardım getiriyor. Oyunu kaybeden yaşlı adam o anda ölüyor. 456 numaralı oyuncu 067 numaralı kadın oyuncuya söz verdiği gibi kadının ailesine yardım etme sözünü tutuyor ve onlara yardım götürüyor.

Filmin mesajı açık ve net, “iyilik öldü, merhamet ve insanlık öldü, din öldü” denilse de hala bir ihtimal var. İyiliği, merhameti yaşatacak vicdanı ölmemiş insanlar hala var. 456 numaralı oyuncu paraları ile birlikte uçağa binip ülkeyi terk edeceği sırada aynı ölümcül oyuna yeni insanları davet edenleri görüp insanların bu ölüm oyununa girmemesi için parayı ve rahat yaşamayı terk ederek kötülerle mücadele etmeyi seçiyor ve mücadele etmek için geri dönüyor.

Filmin son mesajı şu şöyle anlaşılabilir, “kötülerle mücadele edip adil bir dünya kurmak ve insanlığı yaşatmak için geri dönün. Hala bir ihtimal var.”

Ne dersiniz? İyiliği, insanlığı ve merhameti yaşatmak için mücadele etmeye değere mi sizce? Haksızlıkları, çaresizlikleri, ümitsizlikleri ortadan kaldırmak ve adil bir dünya kurmak için çalışmaya var mısınız?

Dünya’da insanlığı ve merhameti kim yaşatacak? 5 kişilik ölüm oyunu kurucuları mı? Acaba başlarına yırtıcı hayvan kafası şeklinde maske takmış olan 5 kişilik oyun kurucuları, dünyayı kan gölüne çeviren 5 kişilik dünya devleri olmasın?

Dünya’yı kurtaracak iyilik gönüllüleri aranıyor.


Warning: Undefined array key "sfsi_mastodonIcon_order" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 175

Warning: Undefined array key "sfsi_mastodon_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 268

Warning: Undefined array key "sfsi_snapchat_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 277

Warning: Undefined array key "sfsi_reddit_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 274

Warning: Undefined array key "sfsi_fbmessenger_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 271

Warning: Undefined array key "sfsi_tiktok_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 265
error

Websitemi Beğendiniz mi? Başkalarının da faydalanması için paylaşır mısınız? :)

Email Gönder
Whatsapp