Gençler Nasıl İş Bulur?

Dr. Nadir Çomak

Bugünkü yazımda iş arayan insanların iş ararken nasıl bir strateji izlemesi gerektiği konusunu işleyeceğim. Çünkü iş arayan genç insanların yaşadığı güçlükler beni derinden etkiliyor. TÜİK kayıtlarına göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı, Kasım 2020’de 4 milyon 5 bin kişi olarak kayıtlara geçti. Aynı dönemde işsizlik oranı yüzde 12,9 seviyesinde gerçekleşti. İşsiz olan insanlarımız iş bulma için nasıl bir yol izlemelidir? Nasıl bir düşünce biçimi geliştirmelidir? Nasıl harekete geçmelidir?

İş aramak, iş bulmak ve başarılı olmak için öncelikle doğal süreçlerin işleyişini iyi anlamak gerekiyor. Bunun için de bilimsel düşünce sistemini iyi kavramak gerekiyor. Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Suyun buharlaşması için sıcaklık gerekir. Isısı artan su böylece buharlaşır ve yükselir. Yükselen su buharı bulutları oluşturur. Bulutlar yükseldikçe atmosferdeki sıcaklık miktarı düşer. Soğuyan su buharı damlacıklar halinde sıvı hale geçer. Ağırlığı artan su damlası yer yüzüne düşer ve böylece yağmur meydana gelir. İş arayan bir kişi de öncelikle içinde bulunduğu bunaltıcı ve zor şatların etkisi ile ısınınca buharlaşan bir su gibi yoğunlaşmalı ve düşüncelerine yükseklik kazandırmalıdır. Düşünceler yoğunlaşıp bir noktaya odaklandığı zaman yükseklik kazanır. Yoğunluğu ve yüksekliği artan düşüncelerin içinden çıktığı bir beyin böylece sürekli çalışarak çözüm aramaya başlar. Burada püf noktası düşünceyi tetikleyecek bilgi taneciklerinin olmasıdır. Su olmadığı zaman buharlaşma da olmayacağına göre, bilgi kırıntıları olmazsa proje üretecek doğru bilgiye de ulaşmak güçleşir. Zaten değirmen taşında buğday tanesi yoksa un öğütmezsiniz. Bu adımda çıkaracağımız 1. Sonuç; İş aramak ve bulmak için bilgi seviyenizi artırın.

Buharlaşan suyun saf suya dönüştüğü gibi bilgiden süzülüp yükselen düşünceler de saf bir hale gelir. Su damlasına dönüşen su buharı gibi sizin kafanızdaki düşünceler de çağrışım yaparak proje fikri haline dönüşür. Bu adımda çıkaracağımız 2. Sonuç; Bilgileriniz işe yarayan projeler haline gelmedikçe bir kıymeti yoktur.

Yağmurun nereye düşeceğini belirleyen en önemli faktör rüzgâr sistemleridir. Rüzgarlar tarafından savrulan bulutlar genelde bir yükseltiye çarparak dağın yamaçlarında yağmura dönüşür. En fazla yağış alan dağlık deniz kıyılarına örnek olarak Doğu Karadeniz kıyıları gösterilebilir. Buradan çıkaracağımız 3. Sonuç; Yağmur damlası gibi değerli proje fikirlerinizin çarpıp yağışa dönüşmesi için kendinize doğru bir rüzgâr sistemi bulun. Yani projelerinizi sürükleyip uygun bir coğrafi konumdaki yükseltilerle buluşturacak bir network sisteminden bahsediyorum. Uygun bir proje ikliminin oluşması için kendinizi anlatabileceğiniz bir ekosistem oluşturmanız gerekir. Bu örnekten çıkaracağımız 4. Sonuç; Doğru proje fikrini doğru insanlara ulaştırmak gerektiğidir. Pazarda maydanoz satılır fakat altın satılmaz.

Yer yüzüne düşen yağmur damlaları uygun bir toprağa düşerse yararlı olur. Sizin üreteceğiniz projeler ve iş geliştirme fikriniz de ancak doğru bir zeminde karşılık bulabilir. Buradan çıkaracağımız 5. Sonuç; Projelerinizi ve iş fikrinizi susamış topraklar gibi yağmur bekleyen ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak gerektiğidir.

Genel bir değerlendirme olarak şunu söyleyebiliriz: İş arayan genç insanlar yeni bilgilerle zihinlerini sürekli zenginleştirmelidir. Zenginleşen düşünceler yükselir ve çağrışım yapan bir ilhama dönüşür. Fikirlerin savrulması kaçınılmaz olduğu için doğru bir mecrada ve doğru bir yöntemle ve uygun bir sistematiğe göre düzenlenerek yapılandırılmalıdır. Bu noktada bilişim teknolojileri ve sosyal medya araçlarını kullanarak proje ve iş fikrini çarpıcı bir biçimde sunmak gerekir. Çünkü, ormanda bir kuş ötse ve onu kimse duymamış olsa, o kuş ötmüş sayılmaz (P. Drucker diye hatırlıyorum). Siz de proje ve iş fikrinizi doğru muhataplara ulaştırmak için çalışmalısınız. Çalışırken de dayanıklı, esnek ve çevik olmalısınız. Tıpkı bir su damlasının yaptığı gibi. Su damlaları asla vazgeçmez ve engelleri sızar geçer, aşar geçer, uçar geçer ya da buz olur ve kayaları çatlatır yine hedefine ulaşır. Bu noktada iş aramak ve bir iş fikri geliştirmek için su gibi girişimci olmak gerekir. Özgüveninizi kaybetmeyin, vaz geçmeyin, pes etmeyin ve girişimcilik ruhunuzu koruyun. Ümitsizliğe kapılmadan ve bıkıp usanmadan girişim yapmaya ve sesinizi sosyal medya araçlarını kullanarak doğru yerlere ulaştırmaya devam edin. Proaktif bir iç disiplinle hareket edin (S. R. Covey) ve olumlu düşünerek ve etkili iletişim tarzını kullanarak ve her şeye rağmen yüzünüzdeki tebessümü kaybetmeksizin çabalamaya devam edin (Savaşçı, D. Cüceloğlu).

Dünya hali, işinizi kaybedebilirsiniz, bir müddet işsiz de kalabilirsiniz fakat ümitsiz ve çabasız kalmayın. Ümit ve gayret size her gün yeni bir yaşama enerjisi verir. Her sabah uyandığınızda sizi akşama kadar koşturacak ve coşturacak bir amacınız (IKIGAI) olsun.

Savaşçı Genç Öğretmenin Hikâyesi

Dr. Nadir Çomak

Genç öğretmen, idealleri ve öğretme aşkıyla başladığı öğretmenlik yolculuğunda, işini kaybetmişti. İstanbul’da bir inşaat firmasında iş bulduğu için ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşme kararı almışlardı. 12 Kasım 1999 Düzce depreminin olduğu gece İstanbul’a gelmek için yola çıktılar.

İnşaat firmasında bir yıl çalıştıktan sonra, ders verdiği öğrencilerini özlediği ve öğretme aşkı depreştiği için bir radyoda, eğitim programı hazırlayıp sunmaya başladı. Bu, onu bir nebze rahatlatsa da inşaat işinde daha fazla çalışamayacağını anlamıştı. Bunun üzerine özel bir öğretim kurumunda öğretmen olarak iş bulup inşaat işinden ayrıldı.

Sabah erkenden Kadıköy sahiline gelip yeni doğan güneş ışıklarının Sarayburnu sahilini ve İstanbul’un sahil şeridini bir sinema perdesi gibi aydınlattığını hayranlıkla izledi. 2001 ekonomik krizinin yaşandığı zorlu yıllardı ve iki dershanede aynı anda çalışmaya başlamıştı. Özel öğretim kurumlarında çalışmanın ateşten gömlek giymek gibi olduğunu yeni anlayacaktı. 

Elinden gelen bütün özveriyi göstererek maksimum performansla çalışmaya gayret ediyordu. Ekonomik krizin etkisi derinden derine hissediliyordu ve maaşını zamanında alamamaya başlamıştı. Özel öğretim kurumlarında, mart ayından sonra gelecek yılın sözleşmelerinin yapılma zamanı geldiği için bütün öğretmen arkadaşlarını bir telaş almıştı. Çalıştıkları kurum kendileriyle sözleşme imzalamazsa halleri nice olacaktı? Öğretmenler odasında maaşını alamayan öğretmenler, dershaneyi bırakıp gitmeyi konuşuyordu. Savaşçı genç öğretmen “Ben para alamasam da öğrencilerimi bırakmam” diyerek görevine devam etme kararı almıştı. Bu karardan sonra O ve Ondan etkilenen diğer öğretmenler de kurumda sene sonuna kadar çalışmaya devam etmişti.

Bu arada tam 84 özel öğretim kurumuna, özgeçmişini göndererek iş başvurusunda bulundu. Mart ve haziran ayları arasında bu kurumların pek çoğu ile görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler sonucunda dört özel öğretim kurumu tarafından sözleşme imzalamak için davet edildi ve bu kurumlardan birisiyle anlaştı. Bu süreçte ümidini, çalışma azmini kaybetmedi, yılmadı, bıkmadı ve yaşama enerjisini hiç kaybetmedi. Toplu taşıma araçlarında kendisini motive eden ve ayağa kaldırıp koşturan kitaplar okudu. Doğan Hoca’nın 2001 yılında yayımlanan “Savaşçı” kitabı gibi motivasyon içeren, kişisel gelişim kitapları okuyarak moral depoladı ve güçlüklerle savaştı. Kendisine, anlamlı ve coşkulu bir yaşam için çalışan, Savaşçı ismini takmıştı.

Savaşçı, yeni anlaştığı öğretim kurumunda göreve başladığı ilk günlerde kendisini şaşırtan birkaç olay yaşadı. Bunlardan birisi yeni göreve başladığı okulun lavabo musluklarından soğuk suyun yanında sıcak suyun akmasıydı, ikincisi de lavabolarda kâğıt peçete bulunmasıydı. Çünkü ayrıldığı öğretim kurumunda bir yıldan beri bu iki ayrıcalığı hiç yaşamamıştı!

Öğretim kurumuna verdiği özgeçmişte, kendini tanımlarken kullandığı “Ortama pozitif katkı sağlayan proaktif bir kişilik” ifadesinin, bu kuruma alınmasında etkili olduğunu, göreve başladığında kurum yöneticisinden öğrendi. Yeni kurumda özveri ile çalıştı, projeler üretti, olumlu bir iletişim geliştirdi ve kurumuna değer katmak için canla başla çalıştı. Yılsonu geldiğinde yeni sözleşme dönemi başlamış ve bütün öğretmenleri yine tatlı (!) bir telaş almıştı. Ya kurumumla anlaşamazsam! Ne yaparım?

Bu kurumda huzurlu ve mutlu bir şekilde çalışan Savaşçı Öğretmen bir özel öğretim kurumunun kurucusu konumundaki öğretmen arkadaşının sözleşmesinin yenilenmemesi nedeniyle işsiz kalmasından çok etkilenmişti. Özel öğretim kurumlarında, üst düzey bir gayretle çalışılıyor olmasına rağmen iş garantisinin olmaması konusunu, ciddi ciddi düşünmeye başladı. Bu düşünce MEB bünyesindeki devlet okullarına kadrolu olarak geçmeye karar vermesinde etkili oldu. Çünkü özel öğretim kurumlarında çalışmak gerçekten ateşten gömlek giymek kadar zordu.

Savaşçı Genç Öğretmen yıllar sonra geçmişe baktığında çok önemli kazanımlar elde ettiğini fark etti. Bu kazanımlardan en önemlilerini şöyle sıralıyordu:

  • İnsan nerede çalışırsa çalışsın, proaktif bir disiplinle ve özveriyle çalışmalıydı.
  • Bir öğretmenin, güçlüklerin hakkından gelmesi için bilgiyle beslenmesi gerekliydi.
  • Hayat yolundaki zorlukları aşmak için ümidini ve yaşama enerjisini kaybetmemesi çok önemliydi.
  • Etkili iletişim ve iyi bir sosyal çevre, öğretmenin iş bulması için son derece önemliydi.
  • İnsanın hayatında kurduğu ilişkiler, hayatının sonuna kadar devam ettiği için kalıcı dostluklara önem vermenin değeri iyi anlaşılmalıydı.
  • İster özel öğretim kurumlarında, isterse devlet kurumlarında başarılı bir öğretmen olarak çalışabilmek için insanın kendisini sürekli olarak geliştirmesi ve yenilemesi gerekliydi.
  • Bir öğretmene enerji veren en önemli sevgi kaynağı, öğrencileriyle kurduğu sevgi temelli gönül bağıydı.

Savaşçı Genç Öğretmenin yaşadıklarından hareketle, bugün kapanmak durumunda kalan özel öğretim kurumlarından ayrılmak zorunda kalan veya atama bekleyen genç öğretmenlere şu önerilerde bulunabiliriz:

  • Kendinizi geliştirmeyi ihmal etmeyin.
  • İletişim kanallarınızı canlı tutun.
  • Yeni bilgiler öğrenmekten vazgeçmeyin.
  • Yaşam enerjinizi kaybetmeyin.
  • Ümitsizlik ve karamsarlığa kapılmayın.
  • Farklı iş alanlarında çalışmaktan korkmayın.
  • Proje üretmekten ve yeni girişimler yapmaktan çekinmeyin.
  • Sosyal medya araçlarını etkili kullanın ve kendinizi iyi tanıtın.
  • Pandemi sürecinde geniş zaman fırsatını kullanarak yeni yeterlikler edinin.
  • Proaktif ve çözüm üreten bir bakış açısına sahip olun.
  • Dayanıklı, esnek ve girişimci olun.
  • Sevgiyle kalın.

Dr. Nadir Çomak

Bir Okul Kütüphanesinin Kuruluş Hikayesi

Dr. Nadir Çomak

Öğretmenlik hayatımın henüz ikinci yılında bozkırın ortasındaki şirin bir Anadolu kasabasına tayinim çıktı. Göreve başladığım meslek lisesinin yeni yapılmış güzel bir okul binası vardı. Okulun ikinci katında kapısı kapalı olan geniş bir salon dikkatimi çekti. Kütüphane olduğunu öğrendiğim bu geniş salonu gezdiğimde içeride boş duran kitap dolaplarını görünce içim burkulmuştu. Kütüphanenin kapısında küçük bölmeleri olan bir kitap katalog dolabı vardı. Dolabın çekmecelerinin açtığımda içerisinde kitapların kimlik kartlarını takmak için özel bir aparat olduğunu gördüm. Boş dolapları kitaplarla boş katalog çekmecelerini de kitap fişleriyle doldursam ve çocuklar kütüphaneyi doldurup kitap okusa ne kadar güzel olur diye içimden geçirdim. Dönemin henüz başında yapılan öğretmenler kurulu toplantısında eğitsel kollar ve rehberlik yapacağımız sınıflar seçiliyordu. Konuşma sırası bana gelince “Kültür ve Edebiyat Kolu” nu almak istediğimi belirttim. Okul müdürümüz isteğimi kabul etti ve böylece çalışmalarıma başladım. Hayalimi gerçekleştirmek ve bir kütüphane kurmak istiyordum. Öncelikle projemi müdür beye söyledim ve kendisinin tam desteğini görünce cesaretim daha da arttı. Öncelikle öğrencilerime kitabın ve kütüphanenin önemini anlattım ve birlikte bir kütüphane kurma fikrimi açtım. Öğrencilerimle birlikte önce bir kitap toplama kampanyası başladık. Toplanan kitapların uygun olanlarını seçerek raflara yerleştirdik. Kütüphane rafları yavaş yavaş dolmaya başladıkça öğrencilerimin yüzü gülmeye başlıyordu. Onları sevinçli görmek beni daha da motive ediyordu. Kütüphanemizdeki kitapların sayısı arttıkça bu kitapları kategorize etmek ve düzenlemek ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Kitapların Dewey onlu sistemine göre katalog fişlerini oluşturarak kütüphane kapısında bulunan katalog dolabına yerleştirdik. Öğrencilerimin yüzü daha da gülmeye başladı. Kütüphaneye ilgiyi artırmak için projeler geliştirmeye başladık. Geliştirdiğimiz projelerden birisi de kütüphaneyi cazip hale getirmekti. Bu amacımızı gerçekleştirmek için düşünürken okulda öğrenciler tarafından kullanılan öğrenci kimlik kartlarının olmadığı dikkatimi çekti. Okul adına güzel tasarlanmış, güzel bir logosu olan, öğrencinin resminin üzerinde bulunduğu bir kimlik kartı tasarımı yaptırıp matbaada renkli olarak bastırdık. Bu kart aynı zamanda kütüphane kartı yerine de geçecekti. Yaptığımız bu yenilik öğrencilerimiz tarafından ilgiyle karşılandı. Kütüphanemizi gezmek isteyen meraklıların sayısı artmaya başlamıştı ve artık kütüphanemizi açma zamanı gelmişti. Kütüphanemizde görevli bir memur bulunmadığı için öğrencilerin nöbet sistemiyle kütüphaneyi açık tutup çalıştırmaya başladık. Oluşturduğumuz klasör sistemi ile kitap alıp veren öğrencilerin takibini yaptık. Okulda kitap sevgisini artırmak için haftalık kitap okuma yarışmaları düzenlemeye başladık. Her haftanın en fazla kitap okuyan ilk üç öğrencisine okul bayrak töreninde kitap hediye etmeye başladık. Okuma alışkanlığını artırmak ve kitabı sevdirme gayretlerimiz meyvesini vermeye başlamıştı. Aradan bir yıl geçmişti. Bir üniversiteye akademisyen olarak başlamak için bir yandan sevinç bir yandan da kütüphanemden ayrılmanın hüznüyle okulumdan vedalaşarak ayrıldım. Aradan birkaç ay geçmişti. Ayrıldığım okulun müdürü beni aradı ve bir belge vermek için okula davet etti. Okula vardığımda Millî Eğitim Bakanlığı tarafından aylıkla ödüllendirme belgesi ile taltif edildiğimi öğrendim. Belgenin veriliş nedenini okul müdürüne sorduğumda, bakanlık müfettişlerinin okula geldiğini ve kütüphanedeki kitap okuma kayıtlarını inceleyerek kütüphanenin çalışmasında gösterdiğim gayret için ödüllendirildiğimi öğrendim. Aslında bu ödül bana değil kitabı seven öğrencilerime, kütüphane projemize destek olan öğretmen arkadaşlarıma ve çalışmalarımıza imkân sunan okul müdürümüze verilmişti. Böylece hayatımın en anlamlı ödülünü almış oldum. Kitap sevgisi ile başlayan ve küçük bir Anadolu kasabasının şirin bir okulundaki kütüphane açmakla sonuçlanan samimi gayretimiz hiç ummadığım ve beklemediğim anda güzel bir şekilde ödüllendirilmişti. Bu okuldan mezun olan ve kitap sevgisiyle yetişen öğrencilerimle zaman zaman görüşüp o güzel günleri anıyoruz.

Çocuklara Kitap Seçerken Nelere Dikkat Edilmelidir?

Dr. Nadir Çomak

Giriş

Çocuk öğrenerek büyür ve yetişkin bir insan olur. Çocuğun zihin dünyası çevresindeki insanlardan duydukları ve gördükleriyle şekillenir. Çocuğun öğrenmesinde örnek alma ve modelleme önemli bir yer tutar. Sosyal medya alışkanlıklarının sanal bağımlılıklara neden olduğu günümüz dünyasında çocukların yeni bilgiler öğrenmesinde kitap okumanın önemi geri plana itilmektedir. Günümüzde çocuklara erken yaşlarından itibaren kitap okuma alışkanlığı kazandırmak belki her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Çünkü ekranların cazibesi yetişkin insanları olduğu gibi çocukları da kendine çekmektedir. Çocukların kitapla tanışması bir tören havasında yapılmalıdır. Çocuklar öncelikle kitabın görsel öğelerine ilgi gösterir. Okumayı bilmeyen çocuklar öncelikle görsellerle ilgilendiğine göre kitap resimlerinin bir sanat eseri niteliğinde olması gerekir. Çünkü çocuk aslından kitapla tanışırken sanatla tanışmaktadır. Bu açıdan baktığımızda çocukların okuyacağı kitabın seçimi bir kat daha önem kazanmaktadır. Çocuklar özellikle küçük yaşlarından itibaren kitapları kendileri seçemez. Ebeveynler tarafından ve özellikle anneler tarafından seçilen kitaplarla tanışırlar. O halde ebeveynlerin nitelikli kitapları seçme becerilerinin yeterli olması beklenir. Okul öncesi döneminden itibaren öğretmeneler kitap seçimi konusunda ebeveyn üzerinde daha etkili olmaya başlamaktadır. Bu nedenle hem öğretmenlerin hem de ebeveynlerin kitap seçim ve değerlendirme kriterleri konusunda yeterli olması gerekir. Fakat yapılan araştırmalara göre durumun tam da böyle olmadığı anlaşılmaktadır. Bu makalede çocuklar için seçilecek kitapların niteliklerinin neler olması gerektiği konusu incelenecektir.

Çocukluk Dönemi

İnsan hayatının belirli dönemleri vardır. Bu dönemler çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve yaşlılık olarak dört kategoride ele alınabilir. Çocukluk dönemi bebekliğin sona erdiği 18 aylık dönemden başlayıp ergenliğin başladığı 12-14 yaşlarına kadar devam eden dönemi kapsar. Bu dönem ilk çocukluk ve son çocukluk olarak ikiye ayrılır. Çocukların güven ve başarma, bir gruba dahil olma, oyun ve estetik gibi bazı temel ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlara bağlı olarak çocuk kitabının temel amacı, çocuğun ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak, gelişimine katkı sağlamak, okuma alışkanlığı kazandırmak, estetik değerler kazandırmak ve eğitime yardımcı olmaktır (Uçak, N. Ö., 2010). Bu amaçların gerçekleşmesi için hem çocuğu tanımak hem de kitabı tanımak gerekir. Çocuğu tanımayanlar doğru kitabı alamayacağı gibi kitabı tanımayanlar da çocuğun ihtiyaçlarına ve gelişim özelliklerine uygun kitap seçme hususunda yetersiz kalabilir. Kimi araştırmacılara göre çocuk kitap ilişkisi çocuk 11‐12 aylıkken başlar. Çocuğa konuşma öğretilirken bir yandan da kitap okunabilir. Çocuklar farklı dönemlerde farklı kitaplara ilgi duyarlar. Kitaba olan ilgide çocuğun gelişim özellikleri kadar kişisel özellikleri de rol oynar. Yaşa ve çocuğun özelliklerine göre uygun kitapların seçilmesi önemlidir (Uçak, N. Ö., 2010). 

Kitap seçimi ve ilgi:

Seçilecek kitabın çocuğun ilgisini çekmesine özen gösterilmelidir. İlgi, bir konuya veya bir şeye karşı daha dikkatli olma durumudur.

“İlgi; dikkati artırmakta, anımsamayı ve bilgilerin bellekte düzenlenmesini kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan öğrenme sürecinde çok önemlidir… İlgi, okuma ilgisi olarak ele alındığında da aynı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Okuma ilgisinin çocuğun amaçlarını belirlemesinde, başarılı olmasında ve boş zamanlarını değerlendirmesinde önemli bir yeri bulunmaktadır…. Okuma ilgisinin niteliği incelendiğinde; çocuklarda sürekli, aralıklı, aktifleştirici, pasifleştirici, hareket ya da konu ağırlıklı, somut-soyut ,sözel-sayısal ve bireysel ya da gruba dönük gibi çeşitli nitelikte okuma ilgilerinin olduğu görülmektedir… Bamberger çocukların okuma ilgilerini dört başlık altında toplamaktadır: 1-İlk okuma ilgisi 2-Yetenek ve kişilik geliştirme ilgileri 3-Çevreyi ve dünyayı anlama ilgileri, 4-Geçici ilgiler (Güneş, 2006).

Bu ilgi alanları dikkate alınarak çocukların gelişim seviyelerine uygun kitaplar seçilmelidir. Seçilen kitaplar çocuğun ilgisini toplamalı dikkatini çekmelidir. “Dikkat, Zihnin bir obje üzerinde yoğunlaşmasıdır. Dikkat üç düzeye ayrılmaktadır. Bunlar: Pasif dikkat, kendiliğinden dikkat ve istençli dikkat (Güneş, 2006). Kitabın fiziksel özellikleri, cilt ve kapak tasarımı ile kâğıt kalitesi ve görsellerin sanat kalitesi ilk etapta çocukların dikkatini çeker. Çocukların dikkati kitap üzerine toplandıktan sonra içeriğin toplanan dikkati sürdürmesi beklenir. Bu noktada kitap metninin edebi sanat değeri devreye girer. Görsel ve metin birbirini desteklediği sürece çocuğun ilgisi ve dikkati canlı tutulabilir. Buna göre kitabın niteliklerinin değerlendirilmesinde dikkat edilecek kriterleri iki başlı altında ele almak uygun görülebilir. Bunlar:

1-İçerik açısından: Konusu, dili, anlatım özellikleri.

2-Biçim açısından: Kitabın boyutları, kağıdın cinsi, puntolar, sayfa düzeni, resimlerdir (Uçak, N. Ö., 2010).

Okullarda okutulacak ders kitaplarının değerlendirme ölçütleri MEB-TTKB[1] tarafından belirlenmektedir. Fakat okul öncesi eğitimi kurumlarında okutulan hikâye ve masal kitaplarının değerlendirme kriterlerini belirleyen bir mekanizma yoktur. Bu nedenle hem öğretmenler hem de ebeveynler kaliteli kitap seçme konusunda yeterlilik kazanması önemlidir. Burada devreye giren diğer önemli bir faktör de özellikle küçük yaş gruplarında kitabı okuyan kişinin ses tonu ve okuma becerisidir. Hikâye veya masal okuma becerisi de çocukların dikkatini ve ilgisini artırmak için etkili bir unsurdur.

Yaşa göre kitap seçimi

Çocuklara kitap seçiminde yaş ve gelişim aşamalarının önemine değinmiştik. Burada yaş gruplarına göre çocukların ilgisinin hangi alanlarda yoğunlaştığını inceleyeceğiz:

  • 1-2 yaş, kitaba ilginin başladığı dönem.
  • 2-4 yaş, çocuğun kavramsal gelişimini tamamlayacak renkli ve resimli kitap dönemi.
  • 4-6 Yaş, kavram ve dil gelişimine katkı sağlayacak tekerleme, bulmaca, bilmecelerden hoşlanma dönemi.
  • 7-8 Yaş, okuma, yazma alışkanlığının oluştuğu dönem.
  • 9-10 Yaş, kendi cinslerine göre arkadaş seçtikleri dönem, çizgi ve resimli romanlara ilginin arttığı dönem.
  • 11-12 Yaş, cinsiyete göre kitap seçimi daha da belirginleşir. Macera ve spor kitapları ile duygusal kitaplar daha fazla ilgi çekmeye başladığı dönem.
  • 13-14 Yaş, çocukluktan gençliğe geçisin başladığı yıllardır. Çocuğun kendine rol model aradığı yıllardır. Biyografiler, romantik hikaye ve romanlar, macera ve dedektiflik hikayeleri ilgi çektiği bir dönemdir (Uçak, N. Ö., 2010).

Çocukların okuma ilgileri konusunda önemli araştırmalar yapmış olan Schliebe- Lipert ve A.Beinlich, biraz daha genel bir sınıflandırma yapmıştır. Buna göre:

  • 2-5,6 yaş, resimli kitap ve çocuk tekerlemeleri dönemi,
  • 5-8,9 yaş, peri masalları dönemi,
  • 9-12 yaş, gerçeklere yönelme dönemi,
  • 12-14,15 yaş, macera dönemi,
  • 14-17 yaş, olgunluk dönemi (Güneş, 2006).

Her iki sınıflandırmanın da ana hatlarıyla birbiriyle uyumlu olduğu görülmektedir. Bu bilgiler ışığında çocuklar için kitap seçiminde çocukların yaş ve gelişim alanlarına göre değişen ilgi alanlarının dikkate alınmasının ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.

Çocuk kitabında olması gereken özellikler:

Çocuk doğası gereği çok hassas ve nazik bir yapıdadır. Kitaplar çocukların bilişsel, duygusal ve dil gelişimine olumlu katkı sağlaması için alınır ve okunur. Kitapların niteliğinin yeterli olmasının eğitim pedagojisi açısından gerekli ve zorunlu olmasının ötesinde kitap içerisinde çocukların zihin ve ruh dünyasını tahriş edip onlara zarar verecek görsel ve metin içeriği bulunmamasına ayrıca dikkat edilmelidir. Bu zararlı içerikler şu şekilde ifade edilmektedir. “Önyargılar, batıl inançlar, bağnazlıklar, her türlü ayrımcılık (din, ırk, cinsiyet), katı ahlak kuralları, hoşgörüsüzlük, ümitsizlik, acımasızlık” (Uçak, N. Ö., 2010). Zaman zaman medyaya yansıyan uygunsuz kitap içeriklerine rastlanıyor. Kültür Bakanlığı tarafından ISBN numarası verilerek basılıp yayınlanan kitapların herhangi bir denetim mekanizması bulunmuyor. Yayınevinin editör denetimi dışında bir denetim bulunmuyor. Ancak bir şikâyet olması durumunda yayınevi tarafından basılan kitabın zorunlu olarak verildiği kurumlar tarafından gerekli incelemeler ve hukuki işlemler başlatılır. Kitapların içerik denetiminin yapıldığı devlet kurumlarına örnek olarak MEB-TTKB’ğını verebiliriz. Burada da bakanlığın zorunlu olarak okuttuğu kitapların incelemesi yapılır. Fakat TTKB’ğı tarafından incelenerek basılmış olan kitaplarda bile bir takım içerik hataları olabiliyor. Bu nedenle özellikle kitap denetiminin olmadığı okul öncesi kurumlarına zaten devletin izniyle kitap tavsiyesi yapılmamaktadır. Buna rağmen serbest piyasa şartları gereği okullara kitaplar girmese de öğretmenler tarafından ebeveynlere tavsiye edilip aldırılması sık karşılaşılan bir uygulamadır. Bu nedenle öğretmenler ve ebeveynler, nitelikli kitabı bizzat inceleyip değerlendirebilecek bir yeterliliğe ulaşmalıdır. Piyasa da yaklaşık olarak 10.000’den fazla çocuk kitabı olduğu tahmin edilmektedir (Neyd, 2010). S.134 Bu nedenle çocukların okuyabilecekleri kitapları özenle seçmek gerekir. Tam da bu noktada çocuklara kitap seçerken hangi ilkeler dikkat edilmelidir, sorusu akla geliyor.

Çocuk kitabında olması gereken özellikler:

Çocuk kitaplarında bulunması gereken özellikler şu şekilde özetlenebilir:

  • Kitaplar, çocukları okumaya isteklendirecek ilgi çekici bir biçimsel tasarımda hazırlanmalıdır.
  • Kitaplarda çocukların içtenlik ve samimiyetine uygun bir dil kullanılmalıdır.
  • Yazar kurguladığı metindeki olaylarda, çocuklarla yakınlık kurabilmelidir.
  • Kitaplar çocuklara kavrayamadığı ve yapamayacağı sorumluluklar vermemelidir.
  • Kitaplar çocukların kavramsal ve dil gelişimine katkı sağlamalıdır.
  • Kitaplarda görsel ve içerik uyumu olmalıdır.
  • Kitaplar görsel ve dil özellikleri yönünden çocuğun sanat ve zihinsel eğitimine olumlu katkı sağlamalıdır.
  • Kitaplar çocuğun yaşına ve hayatın gerçeklerine uygun olmalıdır.
  • Kitapta anlatılanlar çocukların kendi gerçekliğine uyum göstermelidir.
  • Çocukların demokratik düşünce gelişimine katkı sunmalı, hayatın bir gerçeği olarak şiddet olgusu varsa çocuğun gelişim özelliklerine uygun olmalıdır (Sever, (2003); Deretarla Gül, (2005).

Kitap Nasıl Seçilmelidir?

Çocuğa kitap seçerken öncelikle onun yaşını, duygu dünyasını, kültürel arka planını deneyimlerini, kaygılarını korkularını, umutlarını, kafasındaki soruları ve sorunları, arayışlarını, çıkmazlarını dikkate almak gerekir (Neyd, 2010: S.310). Acaba çocukların yerine okunacak kitapları seçip alan ebeveynler bu ilkelere dikkat ediyor mu? Kitap satış danışmanlarının kitap seçimindeki görüşlerinin incelendiği bir araştırmanın sonuçlarına göre öğretmenlere, ebeveynlere ve kitap danışmanlara şu önerilerde bulunulmuştur:

  • Öğretmenlerin satış mağazalarına nadiren gelmektedir. Öğretmenler kitapçılara gelip kitapları inceleyip satış danışmanlarının önerilerini almaktan ziyade velilere hazır kitap listeleri vermeyi tercih ediyorlar. Araştırma bulgularından hareketle öğretmenlere kitapları inceleyerek kitap tavsiye listelerini oluşturmaları önerilmektedir.
  • Araştırmada kitap seçimi konusunda kitap satış danışmanlarının görüşlerine sıklıkla başvurulmaktadır. Bu nedenle satış danışmanlarının, kitapların içeriğini bilmesi ve bu doğrultuda tavsiyelerde bulunması önerilmektedir.
  •  Araştırmada kitap satış mağazalarına gelen kişilerin genellikle ebeveynler olduğu belirtilmektedir. Çocuğuyla birlikte gelen aileler ise kitap seçimini çocuğun ilgi ve ihtiyacına yönelik değil kitabın maddi boyutunu göz önünde tutarak yapmaktadırlar.
  • Ebeveynler çocuğun ihtiyaçlarına, ilgilerine ve görüşlerine çok az müracaat etmekte ya da hiç müracaat etmemektedir. Bu hususta ebeveynlere çocuklarının ilgi ve görüşlerinden hareketle kitap almaları önerilmektedir”(Çetinkaya, F. Ç. Durmaz, M. Öksüz, 2020).

Acaba okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların okuması için ebeveynlere tavsiye edilecek kitapları kim seçiyor? Okul öncesi öğretmenlerinin sınıflarında güncel, çok satan, ödüllü yazarların kitaplarından çok klasik masalları okuduğunu göstermektedir. Öğretmenlerin seçimlerini yaparken belirli gün ve haftaları, kitapların öğreticiliğini ve kazanımlara uygunluğunu dikkate aldığı görülmüştür. (Adak Özdemir, A. ve Özdemir Beceren, 2020). “Yapılan başka bir araştırmada, öğretmenlerin ve ebeveynlerin kitap seçerken edebi sanat değeri taşıyan kitapların yerine ucuz kitaplara yöneldiği ve bu nedenle niteliksiz kitapların okullara rahatlıkla girdiği belirtilerek, öğretmenler ve anne babaların, çocukların gelişim düzeylerine uygun kitap seçemediği ve alınan kitapları da etkinliklerde kullanılmadığı belirlenmiştir”(Bulut, 2018). Bu araştırma bulgularından hareketle öğretmenlerin ve ebeveynlerin kitap seçimi konusunda bilinçlendirilmesinin önemi bir net bir şekilde anlaşılmaktadır. Almış olmak için kitap almak yerine az da olsa nitelikli kitap almanın önemi de anlaşılmaktadır.

Sonuç ve öneriler

“Çocuğun okuma ilgisine dönük onun zihinsel, duygusal, ruhsal ve dilsel gelişimlerini desteklemek; iyi vatandaş olarak yetişmesini sağlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla hazırlanan nitelikli kitaplar seçilmelidir” (Güneş, 2006). Çocuklara kitap almanın amacı alınan kitabın okunmasıdır. O halde çocuklara kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılmalıdır?

  • Kitap okuma alışkanlığı küçük yaşlarda kazandırılmalıdır.
  • İlköğretime başlamadan önce okumayı sevdirecek kitaplar alınmalıdır.
  • Anne ve babalar kitap okuma konusunda model olmalıdır.
  • Bütün ailenin katılımıyla okuma saati düzenlenmelidir.
  • Teknolojik aletler kapatılarak okumaya zaman açılmalıdır.
  • Evde okunan kitaplar hakkında konuşulmalıdır.
  • Okunan kitap hakkında olumlu konuşmalar yapılması yararlı olabilir.
  • Çocukları evlerinde küçük bir kütüphane kurulabilir.
  • Çocuklar para biriktirerek kitap almaya özendirilmelidir.
  • Çocuklarla birlikte kitap fuarlarına gidilmelidir.
  • Düzenli olarak kitabevleri ziyaret edilebilir.
  • Kitabevlerinde çocukların kitapları incelemesine zaman verilmelidir.
  • Hediye olarak kitap alınıp verilebilir.
  • Çocuklar kitap defteri tutarak okudukları kitapları kaydedebilir.
  • Çok kitap okuyan çocuklar ödüllendirilebilir.
  • Kitaplar çocukların yaş grubuna ve ilgi alanına göre seçilmelidir.
  • Çocuklara kitapların yazarları hakkında bilgi verilebilir, yazarlarla tanıştırmak için imza günlerine götürülebilirler.
  • Kitap ile ilgili dergiler, gazeteler, gazete ekleri ve TV programları takip edilebilir.
  • Çocuklar kütüphane ile tanıştırılmalıdır.
  • Aile içerisinde oynanacak kelime oyunları kitap okuma alışkanlığını teşvik edebilir.
  • Dergi, gazete ve özellikle çocuk dergilerine abone olunabilir.
  • Çocuğunuza kitap okuyun. Onun size kitap okumasını isteyin.
  • Kendi kitaplarına küçük etiketler kullanarak adını yazmasını ve böylece kitapları sahiplenmesini sağlayabilirsiniz (Deretarla Gül, 1981); (Tanju, 2010).

Çocuk kitaplarını çocukları için seçen anne ve babaların bilinç düzeylerinin yükseltilmesi son derece önemlidir. Bu amaçla, “anne ve babaların çocuk kitapları konusunda bilgilendirilebilmesi için, Kültür Bakanlığı’na bağlı halk ve çocuk kütüphanelerinin organizasyonlarıyla çocuk kitaplarının tanıtımı sağlanmalıdır” (Biçici, 2006). Çocuk kitaplarının niteliklerini tanıyan ebeveynler daha yararlı ve daha nitelikli kitapları seçebilirler. Bir başkasının tavsiye ettiği kitapları okumak yerine her bir anne baba bilinçli okuyucu olmalı ve kendi çocuğuna kaliteli kitap seçme ve alma konusunda gerekli yeterliliğe ulaşmalıdır.

KAYNAKLAR

Adak Özdemir, A. ve Özdemir Beceren, B. (2020). Çocuk Kitaplarının Okul Öncesi Öğretmenlerinin Görüşleri Ve Kitap İncelemesi Çerçevesinde Değerlendirilmesi. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 9, 1216–1242. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1305592

Biçici, N. (2006). Annelerin Çocuk Kitabı Seçimi Hakkındaki Görüşleri [Afyon Kocatepe Üniversitesi]. In Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Vol. 44, Issue 2). https://acikerisim.aku.edu.tr/xmlui/handle/11630/3276

Bulut, S. (2018). Okulöncesi Eğitim Ortamlarında Çocuk Kitaplarıyla Gerçekleştirilen Uygulamaların Okuma Kültürü Edindirme Bağlamında İncelenmesi [Ankara Üniversitesi]. https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/42019/Sevilay_Bulut_Dr_Tez.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Çetinkaya, F. Ç. Durmaz, M. Öksüz, H. İ. (2020). Kitap Satış Danışmanları ve Okunabilir Kitap. Ana Dili Eğitimi Dergisi Journal of Mother Tongue Education, 8, 753–776. http://www.anadiliegitimi.com/en/download/article-file/1078661

Uçak, N. Ö., (2010). https://alonot.com/wp-content/uploads/2019/06/Ucak-Canakkale-Bolge-Semineri.pdf

Deretarla Gül, E. (1981). Okulöncesi Dönemdeki Çocuklar İçin Kitap Seçimi Ve Okuma Alışkanlığı. https://acikerisim.aku.edu.tr/xmlui/handle/11630/3276

Güneş, F. (2006). Çocuklarda Okuma İlgisi Ve Kitap Seçimi. Ilköğretmen Dergisi, 2, 43–45. https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/118931/mod_resource/content/0/çocuklarda okuma ilgisi ve kitap seçimi.pdf

Neyd, N. (2010). Çocuk edebi̇yati. İstanbul Üniversitesi Açık Ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/kok/cocuk_edebiyati_au284.pdf

Tanju, H. E. (2010). Çocuklarda Kitap Okuma Alışkanlığı’na Genel Bir Bakış. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 21(21), 30–39. https://doi.org/10.21560/spcd.43960


[1] Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı

Çocuk ve Medya

 Dr. Nadir Çomak

Erken çocukluk dönemi insanın bütün hayatını derinden etkileyen önemli bir yere sahiptir. Çocuk bu dönemde ilk okula ve hayata hazırlanır. Tunçeli vd., (2017) erken çocukluk döneminin 0-8 yaşları kapsadığını ve insanın kişiliğinin önemli ölçüde bu dönemde şekillendiğine vurgu yaparak çocukların motor, bilişsel, sosyal-duygusal ve dil gelişimlerinde çocukların bireysel farklılıklarının önemli olduğunu ve bu farklılıkların ebeveyn ve eğitimciler tarafından dikkatle izlenerek değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Gerçekten de çocukların davranışlarını gözlemlemek ve birtakım çıkarımlarda bulunmak son derece önemlidir. Bu değerlendirmeler sonucunda çocuğun çevresinden ne yönde etkilendiğinin ipuçlarına da ulaşılabilir. Çünkü çocuk gördüklerini taklit ederek öğrenir ve zamanla sosyalleşir. Sosyalleşirken çocuğun sergilediği davranışlar onun küçük dünyası hakkında önemli sinyaller içerir. Çocuğun sosyalleşmesi ile ilgili farklı görüşler vardır. Piaget’ye göre çocuğun büyüdükçe toplumsallaştığı, Vygotsky’e göre ise çocuğun büyüdükçe bireyleştiği iddia edilmektedir (Atak H., 2017). Günümüzde sosyal medya araçlarının yaygın olarak kullanımı ile sosyalleşme kavramı da değişiklik göstermektedir. Bu değerlendirme ışığında çocukların kalabalıklar arasında kaybolan asosyal bireyler haline gelip gelmediği konusunda derinlemesine analizler yapılmasına ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Okumuş, (2018), çocukların sosyalleşmesinin alışılmış biçimde çocuğun yakın çevresinden başlayarak zamanla genişlediğini ancak günümüzde sosyal medya araçlarının çocukların sosyalleşmesini belirleyen başat faktör olarak ortaya çıkmasının çocukların yaşadıkları toplumla uyumsuzluk gösteren asosyal davranışlar sergilemesine neden olduğunu belirtmektedir. Okumuş tarafından anne baba tutumlarının çocukların medya kullanımı üzerindeki etkisi üzerine yapılan bu araştırmada, çocukları sosyal medya araçlarını kullanan ebeveynlerin kendilerinin de çoğunlukla aynı araçları kullandıklarını belirlemiştir. Bu nedenle öncelikle ebeveynlerin yeni teknolojilerin çocuklarından önce kullanmalarının sosyal medyanın kullanımından doğabilecek zararlı etkiler hakkında farkındalık geliştirmesinin ve bilinçli anne-baba tutumlarının önemine işaret etmektedir.  Anne-baba tutumlarının çocukların sosyal medya kullanım alışkanlıkları ile ilişkisi üzerine araştırma yapan Kalan, (2010) okul öncesi eğitimi dönemindeki çocukların medya alışkanlıkları konusunda anne-baba tutumlarının önemini vurgulamaktadır. Özellikle 0-3 yaş grubunda çocukların olumsuz etkilere maruz kalmadan izleyebilecekleri çok az TV kanalı olduğunu ileri süren Kalan, çocukların farklı ülkelerin çizgi filmlerinde izledikleri ile kendi öğrendikleri arasında uyumsuzluk olduğuna dikkat çekmektedir. Ayrıca yetişkinlerin izledikleri film ve haber programlarının da çocukları olumsuz yönde etkilediği belirtilerek ebeveynler için medya okuryazarlığının önemini belirtmektedir. Sadece çocukların değil, yetişkinlerin bile cazibesinden kurtulamadığı akıllı internet teknolojileri çocukların küçük dünyasını derinden etkilemektedir. Aral ve Kadan, tarafından yapılan araştırmanın bulgularına göre, çocukların medya araçlarına oldukça düşkün oldukları belirtilmekte ve bu ilgilerinin gerçek hayat deneyimlerini edinebilecekleri etkinliklerle desteklenmesi gerektiği önerilmektedir.

Sonuç olarak çocukların sağlıklı bir şekilde sosyalleşmesi için anne-baba tutumlarının önemi büyüktür. Çocukların bilişsel, duygusal, sosyal ve motor ve dil gelişiminin sağlıklı ilerlemesi için ebeveynlerin medya okuryazarlığı konusunda bilinçlenmesi yararlı olabilir. Bununla birlikte açık havada yapılacak oyun etkinliklerin çocukları hem sosyal medyadan bir miktar da olsa uzaklaştırıp motor becerilerinin gelişmesine ve arkadaşlarıyla sosyalleşmelerine fırsat sunabilir. Bu etkinlikler sayesinde çocuk doğal ortamda toprağa ayak basarak, suya dokunarak, bitkileri tanıyarak, evcil hayvanlarla ilgilenerek iletişim teknolojilerinin olumsuz etkilerinden kısmen de olsa uzak kalabilir. Çocuklarıyla birlikte kapalı ortamlarda hareketsiz kalarak akıllı internet teknolojilerini takip eden yetişkinlerin bu tutumları çocukları tarafından da taklit edilir. Böylece, teknoloji bağımlılığının sonucunda ortaya çıkan hareketsiz bir yaşam obezite gibi beslenme bozukluklarına neden olabilirken, bir kısım omurga ve duruş bozuklukları ile görme bozukluklarına da yol açabilir. Edilgen bir şekilde sosyal medyayı takip etmek çocuğun dil gelişim becerilerini de olumsuz yönde etkileyerek, konuşma güçlüğüne neden olabilir. Çocuk gelişiminde medya alışkanlıklarının olumsuz etkilerinin telafi edilmesi konusunda uzmanlar tarafından önerilerde bulunulmaktadır. Kurtulmuş, (2016), ebeveynler tarafından çocuklarla birlikte yapılacak etkinliklerin çocukların motor, bilişsel, duygusal ve sosyal ve dil gelişiminde önemli katkısı olacağını önermektedir. Çocuklarla ebeveynlerin birlikte yapabilecekleri etkinlikler konusunda UNICEF (2020) tarafından hazırlanan etkinliklerle çocuk hakları kitapçığı ve T. C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı  (Aydeniz, 2019) tarafından sunulan etkinlik ve sosyal medyanın zararlı yönlerinde korunma önerilerden geniş bilgi edinilebilir.

Çocukların hayata hazırlanmasında aile ve okul birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Çocukların bütün gelişim alanlarında sağlıklı bir ilerleme sağlayabilmesi için ebeveynlerin medya okuryazarlığı ve aile katımımı konusunda daha fazla yetkinlik kazanmasında yarar vardır. Okul Öncesi eğitiminde aile katılımı ve eğitimi konusunu farklı bir makalede daha geniş bir şekilde ele alınabilir.

KAYNAKLAR

Atak H. (2017). Piaget ve Vygotsky’nin Kuramlarında Çocukların Toplumsallaşma Süreci. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 9(2), 163–176. http://www.cappsy.org/archives/vol9/no2/cap_09_02_04.pdf

Aydeniz, H. (2019). Bilinçli Medya Kullanımı. T. C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. https://www.aep.gov.tr/wp-content/uploads/2019/04/04_03_Bilinçli-Medya-Kullanımı-Kitabı.pdf

Kadan, G., & Aral, N. (2019). Okul öncesi dönem çocuklarinin medya kullanim düzeylerinin incelenmesi. International Journal of Multidisciplinary Studies and Innovative Technologies, 2, 51–55. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/588895

Kalan, Ö. G. (2010). Medya Okuryazarliği ve OkulÖncesi̇ Çocuk:Ebeveynleri̇n Medya Okuryazarlığı Bi̇li̇nci̇ Üzeri̇ne Bi̇r Araştırma. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakemli Dergisi | Istanbul University Faculty of Communication Journal, 1(39), 59-73–73. https://doi.org/10.17064/iüifhd.46771

Kurtulmuş, Z. (2016). Okul Öncesi Eğitimde Uygulanan Etkinlik Planlarında Aile Katılımı Boyutunun İncelenmesi. Cumhuriyet International Journal of Education, 5(1). https://dergipark.org.tr/tr/pub/cije/issue/29849/321384

Okumuş, V. (2018). Çocukların Sosyal Medya Kullanımları İle Ebeveyn Tutumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. http://acikerisim.ticaret.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11467/2019/75732.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Tunçeli, H. İ. (2017). Erken çocukluk döneminde gelişimin değerlendirilmesi ve önemi. Eğitim Kuram ve Uygulama Araştırmaları Dergisi, 3(3). https://dergipark.org.tr/en/pub/ekuad/issue/31101/337390

UNICEF. (2020). Velilere Çocukların Evde Eğitime Devamı için 5 Öneri Velilere Destek Broşürü. In Rapor. https://www.unicef.org/turkey/raporlar/velilere-çocukların-evde-eğitime-devamı-için-5-öneri

HBÖP’nın (2018), Teknolojiyi Geliştirme Konusundaki Temel Yeterlilikler Açısından İncelenmesi

Dr. Nadir Çomak

İnsanlık tarihi boyunca ki büyük devrim yaşanmıştır. Bunlar, tarım devrimi ve endüstri devrimidir. Toplayıcılık ve avcılık döneminden sonra insanların yerleşik hayata geçmesinde tarımla uğraşması önemli bir aşamayı oluşturuyordu. Coğrafi keşiflerle birlikte yeni dünyaların keşfedilmesi yeni sömürgelerin kazanılması ile sonuçlandı. Bu sayede sömürgeci Avrupa devletleri elde ettikleri zenginliklerle endüstri devriminin temellerini attılar. Endüstri devriminin buharlı makinaların kullanımına imkân vermesi ile yeni fabrikalar, yeni ulaşım araçları icat edildi. Bu süreç matbaanın icadı, telsiz, telgraf, telefon gibi iletişim araçlarının bulunmasıyla devam etti.  

Bu gelişmelerin yaşanmasının ardından iki yüz yılı aşkın bir zaman geçti. Bugün yeni bir devrimin eşiğinde bulunuyoruz. Bu büyük değişim Almanya tarafından Endüstri 4.0 devrimi olarak adlandırıldı. Japonya ise bu gelişmeyi kendine göre insanı önceleyerek Toplum 5.0 olarak markalaştırdı. Belki Türkiye’nin Endüstri İ6.0 (Endüstri İnsan 6.0) markasını geliştirerek ahilikle endüstriye ruh katması bile gündeme gelebilir. İsmi ne olursa olsun bu süreç Endüstri 4.0 devrimi ya da dijital çağ olarak literatürdeki yerini aldı. Teknoloji alanında yaşanan bu değişimlere hazırlıklı olmak için eğitim ve öğretim programlarının sunacağı çerçeve son derece önemlidir. Bu makalede Hayat Bilgisi Öğretim Programı, teknolojik gelişmelerin desteklenmesine dair yeterli olup olmaması açısından incelenecektir.

Hayat Bilgisi Öğretim Programı 2005 yılında yayınlandıktan sonra 2018 yılında güncellenmiştir. Bu sayede güncel gelişmelere ve ihtiyaçlara göre eklemeler ve çıkartmalar yapılmıştır. Programda çocukların teknolojik gelişmelere uyum sağlayabilmesi için öğrenmeyi öğrenmiş, girişimci, bilgiyi üreten, yorumlayan ve kullanan, eleştirel düşünme becerisi gelişmiş, problem çözme becerileri konusunda yeterli düzeyde olan bireylerin yetişmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Sarmal bir yapıda olan Hayat Bilgisi Öğretim Programının kazanım ve göstergelerinde girişimciliğe ve teknolojinin kullanımına ve geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapıldığı görülmektedir (MEB, 2018: s.3).

Eğitim sistemimizde öğrencilere belirli yetkinliklerin kazandırılması hususunda öğrencilerin bilgi, beceri ve davranışların bütüncül bir yaklaşımla verilerek çocuklarda karakter haline getirilmesi öngörülmektedir. Bu yeterlilikler, Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinde (TYÇ) tanımlanmıştır (MEB, 2018: s.4).  Bu yetkinliklerden teknoloji konusunda öğrencilerin gelişimini tamamlamayı destekleyen şu maddeler özellikle vurgulanmıştır: Matematiksel yetkinlik ve bilim teknoloji konusunda temel yetkinlikler,  analitik düşünme becerisi, problem çözme becerisi, uzamsal düşünme ve mantıksal bağlantıları anlama becerisi, uzamsal düşünme becerisi ile aritmetik düşünme becerisi ile tablo, grafik ve modelleri anlama ve yapılandırma becerisi. Bu beceriler çocuklara yazılım ve robotik teknolojileri anlama ve yapılandırma konusunda destek sağlayacak temel yeterlilikleri kazandırmayı amaçlamaktadır. Çocukların dijital yetkinlik becerilerini kazanma ve kullanmasına vurgu yapılarak, bu sayede özellikle bilişim teknolojilerini kullanma ve dijital bilgiler üretme yetkinliklerini kazanmalarının hedeflenmiş olduğu söylenebilir. Öğrenmeyi öğrenme konusuna ayrı bir önem verilmesi ile de kendisini sürekli güncelleyen ve bilgiyi yapılandırarak yeni bilgiler üretebilen bireylerin yetiştirilmesi hedeflenmiştir. İnisiyatif ve girişimcilik becerilerinin öğrencilere kazandırılması konusunda da öğrencilerin düşündüklerini eyleme dönüştürmesi, yaratıcılık becerisi, yenilikçi düşünme ve risk alma becerisi ile yeni startuplar kurup başlatmanın temel ilkelerine yer verildiği şeklinde bir değerlendirme yapılabilir (MEB, 2018: s.5,8).

Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programının öğrencilere kazandırılmasını önerdiği temel beceriler arasında Bilgi ve İletişim Teknolojilerini Kullanma becerisi ile Girişimcilik becerisi inceleme konumuz açısından önemlidir. Bu becerilerin de yukarıda değindiğimiz temel yetkinliklerle uyumlu olarak planlandığı görülmektedir. Programı ünitelere göre incelediğimizde, Güvenli Hayat ünitesinde; “Teknolojik araç ve gereçleri güvenli bir şekilde kullanır” kazanımı altında teknolojik araçların güvenli bir şekilde kullanılmasının önemine değinilmiştir. “Evimizdeki Hayat” ünitesindeki “Aile büyüklerinin çocukluk dönemlerinin özellikleri ile kendi çocukluk döneminin özelliklerini karşılaştırır” kazanımında, çocukların aile büyüklerinin kullandıkları teknolojik aletleri tanımaları ve günümüzün teknolojik araçları ile karşılaştırılması teşvik edilmektedir.  “Evde kullanılan alet ve teknolojik ürünlerin hayatımıza olan katkılarına örnekler verir,” kazanımında çocuklara halihazırda kullandıkları teknolojik aletler hakkında farkındalık kazandırılmasının hedeflendiği çıkarımında bulunulabilir (MEB, 2018: s.16,20).

Sonuç ve Değerlendirme:

Programın kazanımlarında keşif ve icat konusunu teşvik eden kazanımların ve yenilik, innovasyon gibi kelimelerin programda yer almadığı görülmektedir. Programda “dijital” kavramı bir yerde geçmekte olup, dijitalleşme konusunu teşvik eden kazanıma da rastlanmamıştır. Yazılım ve kodlama, robot, robotik, kelimelerinin de programda yer almadığı dikkati çekmektedir. Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı teknolojinin gelişmesini teşvik eden genel bir çerçeve sunmakla birlikte dijitalleşme, dijital çağ, kodlama, robotik teknolojiler, startup gibi kavramlarına yer verilmediği görülmektedir. Bu kelimelerden bazılarının Türkçe dil kurallarına uygun olmadığı için programda yer almadığı akla gelebilir. Fakat programda yaptığımız kelime ve kavram taramasında, kodlama yerine yazılım, dijitalleşme yerine sayısal, robotik yerine robot kavramları hakkında da hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır. Benzer şekilde İHA, SİHA gibi kısaltmalar ile model uçak, drone, Endüstri Devrimi, Endüstri 4.0 gibi yeni söylemlerin de programda yer bulmadığı görülmektedir.

Bu değerlendirmeler ışığında Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programında teknolojik gelişmelerin önemini fark eden ve teknolojiyi güvenli bir şekilde kullanan bireylerin yetiştirilmesinin teşvik edildiğini ancak, teknolojiyi hem kullanan hem de geliştiren girişimci, innovativ düşünebilen, yenilik ve icatlar yapabilen çocukların ve gençlerin yetişmesini teşvik etmesi bakımından birtakım eksikliklerin olduğunu söylenebilir. Programın ifade edilen bu hususlar bakımından güncellenmesine ihtiyacı olduğu görülmektedir. Geniş bilgi için programa aşağıdaki internet adresinden ulaşılarak geniş bir inceleme yapılabilir.

KAYNAK:

MEB. (2018). Hayat Bilgisi Dersi Öğretim Programı (İlkokul 1., 2. ve 3. Sınıflar). T.C. Milli Eğitim Bakanlığı. http://mufredat.meb.gov.tr/Dosyalar/2018122171428547-HAYAT BİLGİSİÖĞRETİM PROGRAMI.pdf

Okul Öncesi Eğitiminde Program Okur Yazarlığının Önemi

Dr. Nadir Çomak

Çocukların hayata hazırlanmasında hayati bir yeri olan okul öncesi eğitiminin başarılı bir şekilde yürütülmesi ile program okur yazarlığı arasında sıkı bir ilişki vardır. Çünkü eğitim programı, çocuklara hangi kazanımların, nasıl, ne kadar ve ne zaman kazandırılacağını ve nasıl değerlendirileceğini belirleyen bir çerçeve sunar. Bu nedenle hem okul öncesi öğretmenleri hem okul öncesi kurumlarında görev yapan yöneticiler hem de ebeveynler program okur yazarlığı konusunda yeterlilik kazanmalıdır.

Okul öncesi eğitimi, çocukları hayata hazırlayan en önemli eğitim kademesidir. Çocukların beden, zihin ve duygu gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlanması okul öncesi eğitimin en önemli amaçlarındır. Çocukların iyi alışkanlıklar kazanması ve ilkokula hazırlanması programın en baştaki öncelikleri arasındadır. Ayrıca toplumun farklı ekonomik, sosyal ve kültürel kesimlerinden gelen çocukların kaynaşması açısından ailelere ve çocuklara önemli kazanımlar sunar. Çocukların Türkçeyi doğru ve güzel kullanması açısından da okul öncesi eğitiminin katkısı tartışılmaz. Okul öncesi eğitiminin en temel ilkelerinden birisi çocukların farklılıklarını dikkate almasında gizlidir. Her çocuk biriciktir ve özeldir ve her çocuğun kişilik özellikleri ile sahip olduğu beceriler ayrıca dikkate alınmalı ve geliştirilmeye çalışılmalıdır. Bu amaçla okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların bilişsel, duygusal ve motor becerilerinin geliştirilmesine yönelik olarak öğrenme merkezleri oluşturulmuştur. Bu merkezler çocukların ilgisine ve seçimine göre belirlenir.

Sabah okula gelen her bir çocuk öncelikle öğretmeni tarafından güler yüzle karşılanır. Bütün öğrencilerin katılımıyla çember saatinde çocukların duygu ve düşünceleri alınarak çocuklar bir gün boyunca hangi etkinlikleri yapacakları ve nasıl vakit geçirecekleri konusunda motive edilir. Çocukların motivasyonu o günün verimli geçmesi için son derece önemlidir. Bu nedenle öğretmenleri çocuklara güler yüzle ve tatlı dille davranarak çocukları o gün yapacakları etkinliklere ısındırmaları önem taşır. Aynı şekilde okul öncesi kurumu yöneticileri de öğretmenin motivasyonunu artıracak etkili bir iletişim kurmanın yollarını aramalıdır. Bu bakımdan okul öncesi eğitim kurumu yöneticilerinin program okur yazarlığı konusunda yeterliliklerinin artması beklenir. Çünkü okul öncesi bölümlerinden mezun olan öğretmenlerin program okur yazarlığı bilgisi olduğu için yöneticilerinden de kendilerini motive edecek ve liderlik yapacak bir eğitim ve öğretim liderliği beklemektedirler. Özellikle okul öncesi bölümünden mezun olmayan kurum yöneticileri ile öğretmenler arasında bu sebepten kaynaklanan iletişim sorunları yaşanabilmektedir. Demek ki öğretmen ile çocuk arasındaki iletişim kalitesini etkileye faktörlerden en önemlisi de okul öncesi eğitim kurumu yöneticilerinin tutum ve davranışlarıdır. Kurum yöneticilerin bu bakımdan program okur yazarlığı konusunda yeterlilik kazanması öğretmenlerle, ailelerle ve çocuklarla kuracakları iletişime olumlu katkı sağlayabilir.

Okul öncesi eğitim programı çocukların bilinenden bilinmeyene, yakından uzağa ve kolaydan zora ilkesine göre hareket edilmesini esas almaktadır. Böylece çocukların yaşadıkları yeri keşfetme alışkanlığı kazanmaları dünyayı yakından uzağa doğru tanımalarına önemli katkı sunar. Her gün geldiği yolun çevresini inceleyen bir çocuk gelip gittiği yolları tanımaya başlar. Böylece yavaş yavaş bir mekân algısı oluşturur. Sokakları, evleri, köprüleri, okul binasını, parkları ve bahçeleri, trafik işaretlerini, hava durumunu tanımaya başlar. Programın bu özelliğinin okul yöneticisi tarafından bilinmesi öğretmenlerin yakın çevrelerinden başlayarak alan gezileri yapmalarında kolaylık sağlar. Çocukların sürekli sınıf içi etkinliklerle uğraşması yanında okul bahçesinde açık hava etkinlikleri yapması da yakından başlayarak çevrelerini ve gerçek dünyayı keşfetmeleri için önemli bir kazanım sağlayacaktır.

Okul öncesi eğitiminde en önemli eğitim araçlarından birisi de oyundur. Çocuklar oyun etkinlikleri ile hem kendi beceri ve yeteneklerini keşfeder hem de arkadaşlarıyla iletişim kurar. Oyun sırasında çocuklar arkadaşlarıyla duygu ve düşünce paylaşımında bulunur. Arkadaşlarını daha iyi tanıyan çocuk oyun sayesinde sosyalleşir. Farklı arkadaşlarını gördükçe bilişsel ve duygusal olarak gelişir. Özel gereksinimi olan çocuklarla kaynaşmak için de oyun önemli bir katkı sunar. Bu nedenle etkinliklerin oyun merkezli olarak planlanmasına özen gösterilmelidir. Program okur yazarlığı konusunda farkındalık kazanmış olan kurum yöneticilerinin etkinlik planlaması yapılırken gerekli olan ders araç ve gereçlerinin temin edilmesinde daha istekli davranması beklenir. Çünkü öğrenme merkezleri ne kadar zengin ve nitelikli araç ve oyun materyalleriyle donatılırsa etkinliklerin kalitesi artacaktır. Araç gereç sıkıntısı çekmeyen öğretmenler de kendilerini anlayan bir eğitim liderlerinin olmasından dolayı son derece mutlu olur.

Öğretmenler çocuklarla iletişim kurarken çocukların kişiliğini zedeleyici bir şekilde iletişim kurmamaya özen göstermelidir. Bu nazik ve nezaketli iletişim yalnızca çocuklarla kurulacak iletişimde değil okul yöneticilerinin öğretmenlerle kuracağı iletişimde de dikkate alınmalıdır. Aynı şekilde ailelerle kurulacak iletişim de son derece önemlidir. Çünkü okul öncesi eğitiminde aile katılımı ve eğitimi eğitim faaliyetlerini tamamlayan bir sacayağı niteliğindedir. Okul yöneticilerinin ve öğretmenlerinin ailelerle kuracağı iletişim bu bakımdan dikkate alınmalıdır. Program okuryazarlığı, okul yönetimine ve çocuklarının eğitimine katkılarının artmasında aileler için de önemli bir tutmaktadır. Program hakkında bilgisi olan ebeveynler hem çocukları ile hem de öğretmenleri ile daha sağlıklı iletişim kurabilir. Ailelerin yaşadığı çevre özelliklerinin göz önünde bulundurulması eğitim kalitesi açısından göz önünde bulundurulmalıdır. Ebeveynlere rehberlik yapmak için hem okul yöneticilerine hem de okul öncesi öğretmenlerinin birtakım sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumlulukların yerine getirilmesi için program okur yazarlığı fark oluşturan bir yeterlilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Okul öncesi programı hakkında geniş bilgiye https://tegm.meb.gov.tr/dosya/okuloncesi/ooproram.pdf adresinden ulaşılabilir.

Akıllı Su Yönetimi

Dr. Nadir Çomak

Giriş

Bir su molekülü (H2O) iki hidrojen atomu (H) ile bir oksijen atomunun (O) birleşmesiyle meydana gelir. Dünya temel olarak üç farklı üniteden oluşur. Bunlar, taş küre (toprak küre-yer küre), su küre ve canlılar küresi olarak bilinir. Su küre deniz ve okyanuslardaki tuzlu su ile göl, akarsu ve yeraltı sularındaki tatlı sulardan oluşur. Suyun sıvı, katı (buz) ve gaz (buhar) olmak üzere üç hali vardır. Su küre sürekli bir döngü halinde çalışan bir sistemdir. Güneş enerjisinin etkisi ile ısınan sular buharlaşır ve yükselerek bulutları oluşturur. Yükseldikçe sıcaklık miktarının düşmesi ile süblimasyon çekirdekleri (toz zerreleri) etrafında damlacıklar haline gelip ağırlık kazanan su yağış olarak yer yüzüne düşer. Yağışın çeşidini suyun sıcaklık derecesi belirler. Bulutların bulunduğu yükseltiye göre sıcaklık miktarı düşer ve yağışlar yağmur, kar ve dolu gibi farklı isimler alır. Yağış olarak yer yüzüne düşen sular bu şekilde sürekli olarak doğal bir çevrim halinde hareket eder. Yer yüzüne düşen yağışların bir miktarı yer altına sızarak yer altı sularını oluşturur. Bir miktarı kuzey ve güney kutup bölgeleri ile yüksek dağlarda buz halinde depolanır. Bir miktarı da akarsular halinde akışa geçerek göl ve denizlerde birikir. Doğal ortamlarda su döngüsü bu şekilde işlemeye devam eder. Fakat insanlar tarafından doğal çevrenin değiştirilmesi ile suların doğal çevrim dengesi bozulmaktadır. İklim değişikliklerine neden olan küresel ısınma ve atmosferde bir sera etkisi yapan zararlı gazların birikmesi başta buzulların erimesi olmak üzere iklim dengesini bozmaktadır. Ayrıca beton zeminler ve binalar ile kapatılan doğal ortamlara düşen sular normal bir su döngüsünü sağlamak için yer altına kolaylıkla sızamaz. Böylece hemen akışan geçen sular taşınarak göllere ve denizlere ulaşır. Bu nedenle yer altı sularının beslenmesi konusunda önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Modern şehir hayatının su döngüsünü olumsuz olarak etkilemesi nedeniyle akıllı bir su yönetimine ihtiyaç vardır.

Suyun Önemi

Dünya üzerindeki canlı yaşamı suya bağlıdır. “Dünya’da mevcut su miktarı yaklaşık 1 400 milyon km3’tür. Bu suyun büyük bir kısmı olan %97,5’i okyanus ve denizlerde bulunan tuzlu sudur. Geriye kalan %2,5 oranındaki tatlı suyun tamamına yakını Antarktika ve Grönland gibi kutup bölgelerinde buz örtüsü halinde ve yeraltı sularında depolanmıştır. Bu kaynaklarda depolanmış tatlı su toplamın yalnızca %0.26’sını oluşturmaktadır. Dünyadaki yenilenebilir nitelikte ve sürdürülebilir bir şekilde fiilen kullanıma sunulabilir özelliğe sahip sular toplam su miktarının %0.007’si mertebesindedir. Bu miktar yaklaşık 100000 km3 olarak telaffuz edilebilir. Dünyadaki tatlı suların yaklaşık %29,5’ini oluşturan ve irili ufaklı rezervuarlarda bulunan yeraltı sularıdır. İnsan vücudunun %65’i ağaçların ortama %50’si sudan oluşur” (ÇŞB, 2021). Su olmadan hiçbir canlının hayatını devam ettirmesi imkansızdır. Bu nedenle temiz su kaynaklarının beslenmesi kadar kirliliklerden korunması da bir o kadar önemlidir.

Dünya’nın birçok yerinde temiz içme ve kullanma suyuna ulaşma noktasında sıkıntılar yaşanmaktadır. “Birleşmiş Milletler Dünya Su konseyi (UNCWW), Dünya Kaynakları Enstitüsü (IWR) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi kuruluşlar 1950’lerde yalnızca birkaç ülkenin su sorunu bulunduğunu, 1990’larda 300 milyon insanın yaşadığı 26 ülkede susuzluk çekildiğini, 2050 yılında ise dünya nüfusunun 2/3’ünün yaşayacağı 66 ülkede, şiddetli su sıkıntısının görüleceğini belirterek küresel su krizinin işaretlerini vermektedirler” (ÇŞB, 2021). Belki de bu durum su krizleri gelecekte en önemli savaş sebeplerinden birisinin de suyun paylaşımı yüzünden olacağına işaret etmektedir. Nitekim bugün de savaşların önemli sebeplerinden birisi temiz su kaynaklarının olduğu yüksek bölgelere sahip ülkeler ile suyun aktığı ve denizlere ulaştığı alçak konumdaki bölgeler ve ülkeler arasındaki gerilimlerdir. Mezopotamya bölgesi ile Suriye ve İsrail arasındaki Golan tepeleri krizi ve Kıbrıs adasındaki su krizi buna örnek olarak verilebilir.

“Dünyada kişi başına su tüketimi yılda ortalama 800 m3 civarındadır. Dünya nüfusunun yaklaşık %20’sine karşılık gelen 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan yoksun olup, 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasrettir. Bazı tahminler, 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı ile yüz yüze geleceğini göstermektedir. FAO (Food and Agriculture Organization) ya göre, 1995 yılında su kıtlığı ve su stresi yaşayan nüfusun dünya nüfusuna oranı sırası ile %29 ve %12 iken, 2025 yılında bu oranlar %34 ve %15 e yükselecektir” (ÇŞB, 2021). Bu veriler bize göstermektedir ki suyun kullanımında israftan kaçınmak keyfi bir tercih değil adeta bir zorunluluk haline gelmek üzeredir. Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 216 litre olarak hesaplanmıştır (WWF-Türkiye, 2020). İklim değişikliklerinin etkisi ile dünya genelinde sıcaklık değerinin bir iki derece artması bile hava olaylarının alışılmışın dışına çıkmasına yetmektedir. Türkiye de yağışların azalması ve kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle bilinçli su kullanımı ve suların kirletilmekten korunması son derece önemlidir. Bununla birlikte hem kırsal kesimde hem de şehirlerde akıllı bir su yönetim stratejilerinin uygulanmasına ihtiyaç vardır.

Yağmur Hasadı Ne Demektir?

Tarihimizde yağmur depoları ve kar depoları su depolamada kullanılan örnek uygulamalardandır. Örneğin Beyşehir’de bulunan ve bir Selçuklu eseri olan Eşref Paşa camiinin ortasında bulunan kar kuyusu, Mevlâna camiinin bahçesinde bulunan yağmur kazanları, Piyerloti tepesinde bulunan Karyağdı babanın kar kuyuları bunlara örnek olarak verilebilir. Yağmurun yağdığı yerde emilimi sağlayıcı örtü malzemeleri ile tutularak yağmur suyundan daha fazla yararlanmayı sağlayan su yönetim modeline yağmur hasadı adı verilmektedir (WWF-Türkiye, 2020). Adeta ürün hasat eder gibi düşünülerek geliştirilen bu modele göre yağmur suyundan daha fazla yararlanmak hedeflenmiştir. Gediz havzasında uygulanan bu projeye göre toprak üzerinde akışı geciktiren ve su emilimini artıran malzemeleri kullanarak uygulanan bir su yönetim şekli önerilmektedir. Benzer bir uygulama şehir merkezlerinde de yapılabilir. Kampüslerde, okul binalarında, konutlarda, cadde ve sokaklarda yağmur suyunu depolamak ve yeniden kullanmak için yeni modeller geliştirilebilir. Bu sayede yağmur suyu biriktirilerek yeniden kullanılabilir.

Akıllı Şehir Kavramı

Yaşadığımız şehirleri dijital teknoloji çağını yaşadığımız bu günlerde akıllı yönetim sistemleri ile doğa dostu teknolojilerle donatmalıyız. “Akıllı kent geleceğe yönelik bir çevre hareketi olarak tanımlanabilir. Bu kavramdaki akıllılık terimini daha çok doğal kaynaklar, enerji, ulaşım, binalar ve yaşam koşulları ile ilgili olduğu belirtilmektedir” (Yıldız, O. Ü. S. ve Karakuş, Ö. Ü. C. B. 2019). Konut yapımı ve yönetimi ile çevre tasarımı ve planlamasında su kaynaklarını daha etkili bir şekilde yönetmek için çözümler geliştirmek zorundayız.

Sonuç

  • Eğitim kurumlarımızda suyun önemi konusu etkili bir şekilde işlenmelidir.
  • Aileler suyun önemi ve su tasarrufu konusunda bilinçli davranmalıdır.
  • Medya kuruluşları suyun önemi ve su tasarrufu konusuna sıklıkla değinmelidir.
  • Kamu kurum ve kuruluşları suyun önemi ve tasarrufu konusunda daha etkili bilinçlendirme çalışmaları yapmalıdır.
  • Yerel yönetimler akıllı şehir yönetimi ve akıllı su yönetimi konusunda daha etkili çözümler üretmelidir.
  • İklim değişimi ve küresel ısınma konusunda bilinçlendirme çalışmaları artırılmalıdır.
  • Akıllı şehir yönetimi ve akıllı su yönetimi konusunda kanun ve yönetmelik düzenlemeleri yapılarak konutlar akıllı su yönetimine göre yapılmalıdır.
  • Eğitimciler ve akademisyenler akıllı su yönetimi, yağmur hasadı ve akıllı şehir yönetimi konularında daha fazla farkındalık geliştirmek için çalışmalıdır. Bu konudaki akademik çalışmaların sayısı ve niteliği arttırılmalıdır.

Kaynakça

ÇŞB. (2021, Mart 15). Su. https://webdosya.csb.gov.tr/db/bolu/icerikler/su-20180222083149.pdf: https://webdosya.csb.gov.tr/db/bolu/icerikler/su-20180222083149.pdf adresinden alındı

WWF-Türkiye. (2020). Yağmur Suyu Hasadı. İstanbul: WWF- Türkiye. https://wwftr.awsassets.panda.org/downloads/ysh_web_ekim_2020_1.pdf?10340/Su-Dongusunu-Iylestirmek-Icn-Yagmur-Suyu-Hasadi adresinden alındı

Yıldız, Ö. Ü. S., & Karakuş, Ö. Ü. C. B. (2019) Akıllı Kentlerde Sürdürülebilir Su Yönetimi. Ejons Vı – Internatıonal Conference On Mathematıcs – Engıneerıng – Natural & Medıcal Scıences I

İklim Krizde [Climate in Crisis] Sinema Filmi mi Festivali mi?

Dr. Nadir Çomak

“İklim Krizi” isimli belgeseli  (NHK World, 2021) izlediğimde öğrendiklerimden çok etkilenip bir yazı kaleme alacağımı hiç beklemiyordum. O an öğrendiğim bilgiler bu konuda bir yazı yazmam için gerekli olan çağrışımı yapmaya yetmişti.

Belgeselde 1950 yılından bugüne kadar dünyanın sıcaklığının 1,2°C (santigrat derece) arttığı belirtilerek, buzulların erimesi sonucunda deniz suyu seviyesinin yükseldiği, gelecek projeksiyonu şeklinde animasyonlarla canlandırılarak, Tokyo’nun sular altında kalışı gösteriliyordu. Karbon emisyon oranlarının düşürülmesi için etkili çözüm yolları bulunmadığı ve acil eylem planlarının uygulamaya konulmadığı taktirde, genç nesillerin gelecekte çok ciddi iklim krizi ile karşı karşıya kalacağı uzman görüşleri eşliğinde anlatılıyordu. Çözüm olarak fosil yakıt kaynaklarının kullanımı yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve karbon emisyon oranlarının düşürülmesi öneriliyordu. Bu bilgilerden hareketle iklim değişikliğinin geleceğimiz için ne kadar büyük bir kriz olduğu konusunu açıklamaya çalışacağım.

İklim değişiklikleri gelecekte Türkiye’yi de ciddi anlamda etkileyebilir. Bu etkilerden bazılarını şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Orman yangınlarının frekansı, etki alanı ve süresi artabilir,
  • Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir,
  • Türkiye, bugün Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabilir,
  • Fauna ve flora çeşitleri yok olabilir,
  • Tarımsal üretim sistemleri, zararlılardaki ve hastalıklardaki artışlardan zarar görebilir,
  • Hassas dağ ve vadi-kanyon ekosistemleri üzerindeki insan baskısı artabilir.
  • Tarımsal ve içme amaçlı su gereksinimi daha da artabilir,
  • Kuraklık riskindeki olumsuz değişim, iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkisini şiddetlendirebilir,
  • Yaz kuraklığının süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu destekleyebilir,
  • Özellikle sayılı sıcak günlerin (örneğin tropikal günlerin) frekansındaki artışlar, insan sağlığını ve biyolojik üretkenliği etkileyebilir,
  • Büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin bir biçimde artabilir; bu da havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketiminin artmasına neden olabilir,
  • Su varlığındaki değişimden ve ısı stresinden kaynaklanan enfeksiyonlar, özellikle büyük kentlerdeki sağlık sorunlarını artırabilir,
  • Rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları üzerindeki etkiler bölgelere göre farklılık gösterecek olmakla birlikte, rüzgâr esme sayısı ve kuvveti ile güneşlenme süresi ve şiddeti değişebilir,
  • Deniz akıntılarında, denizel ekosistemlerde ve balıkçılık alanlarında, sonuçları açısından aynı zamanda önemli sosyoekonomik sorunlar doğurabilecek bazı değişimler olabilir,
  • Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak, Türkiye’nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları durumundaki, alçak taşkın-delta ve kıyı ovaları ile haliç ve ria tipi kıyıları, sular altında kalabilir,
  • Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilir; ani kar erimeleri ve kar çığları artabilir,
  • Kar erimesinden kaynaklanan akışın zamanlamasında ve hacmindeki değişim, su kaynaklarını, tarım, ulaştırma ve rekreasyon (eğlendinlen) sektörlerini etkileyebilir (Türkeş, 2000).

İklim değişikliği konusunda kilit rolün enerji sektörüne ait olduğu söylenebilir. Enerji kaynaklarının tüketilmesinden açığa çıkan karbon gazları atmosfere salınarak bir örtü tabakası oluşturup adeta bir sera gibi sıcaklıkların artmasına yol açmaktadır. “Enerji sektörü, AB’nin sera gazı emisyonlarının %75’inden fazlasından sorumludur. Bu nedenle, ekonominin farklı sektörlerinde yenilenebilir enerjinin payının artırılması, Avrupa’nın iklim nötr olma hedefini yerine getiren entegre bir enerji sistemine ulaşmada kilit bir yapı taşıdır” ifadeleriyle deklare edilerek (European Comission, 2021), AB ülkelerinin enerji politikaları konusunda gelecek hedefleri oluşturulmuştur. “Avrupa Yeşil Anlaşması ile AB, iklim hedefini artırıyor ve 2050 yılına kadar ilk iklim açısından nötr kıta olmayı hedefliyor. Bunu sağlamak için Komisyon, mevcut mevzuatı 2030 yılına kadar %55 emisyon azaltılmasına uygun hale getirmeyi taahhüt etmiştir” (European Comission, 2021). Fosil yakıtların atmosfere yüksek karbon salınımı yapmasından hareketle yenilenebilir enerji tesislerinin kurulması ve enerji üretiminin temiz enerji kaynaklarından elde edilmesi son derece önemlidir.

Türkiye’de de yenilenebilir enerji kaynakları konusunda son yıllarda yatırımlar artmakla birlikte enerji üretiminde fosil yakıtlardan elde edilen enerji miktarı ile karşılaştırmalı bir çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır. Karbon emisyonunu düşürmek için yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma oranını artırmanın yanında, ulaşım araçlarında kullanılan yakıt türleri üzerinde de düşünmek gerektiği anlaşılmaktadır.

15 Mart 2021 tarihli bir haberde “Piller- düşük karbonlu- bir ekonominin temel sağlayıcısı, en hızlı büyüyen depolama teknolojisidir ve AB’nin 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını %55 azaltma hedefini karşılamada kilit bir rol oynayacaktır” denilerek (European Comission, 2021), elektrikli araçlar için batarya geliştirmenin önemi vurgulanmaktadır.

Biyogaz ve hidrojen yakıtlarının da araçlarda ve endüstri tesislerinde kullanılması karbon emisyonunu düşürmek için son derece önemli bir çözüm yolu olarak kabul edilebilir. Rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, -tartışmalı bir konu olmakla birlikte- nükleer enerji kaynakları, dalga enerjisi gibi yenilenebilir enerji yatırımları ile temiz- yeşil- enerji üretimine öncelik verilmelidir.

İklim Değişikliği Krizinin Önlenmesinde Eğitimin Önemi

Karbon emisyonunu düşürmek ve atmosferde oluşacak olan sera etkisini azaltmak için öncelikle farkındalık çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.

Ülkemizde karbon emisyonunu düşürmek için bireysel olarak yapılacak çok şey yok gibi görünebilir. Aynı zamanda devletlerin kalkınma planlarında etkili olmak için bireysel girişimlerin ve kamuoyu çalışmalarının ne kadar etkili olduğu göz önüne alındığında, bireylere büyük sorumluluklar düştüğünün ihmal edildiği söylenebilir. Bu nedenle gençlerin iklim değişikliği ve iklim krizi hakkında bilinçlenmesi son derece önemlidir.

Gençlerin bilinçlenmesi için de eğitimcilere, akademisyenlere ve medya kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir. Okullarımızda geri dönüşüm kültürü, enerji ve su tasarrufu konularında yapılan çalışmaların verimliliği ölçülerek değerlendirilmelidir. Sorumluluğu devlete bırakmak yerine her birey üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Dünyanın ve ülkemizin doğal afetlerden korunması ve daha yaşanabilir bir yer olarak kalabilmesi için bütün insanların üzerine önemli sorumluluklar düşmektedir. Bizler öncelikle ülkemizden sorumlu olduğumuz için yaşadığımız ülkeyi daha yaşanabilir bir ülke haline getirmek için özellikle çocukların ve gençlerin iklim değişikliği konusundaki farkındalığını artırma çalışmaları yapmalıyız. Bu çalışmaların yapılmasında da eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlere olduğu kadar ebeveynlere ve sivil toplum kuruluşlarına çok önemli sorumluluklar düşmektedir.

Daha yaşanabilir ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamak için iklim değişikliği konusundaki farkındalığımızı arttırmalıyız. İklim değişikliği konusunda inisiyatif alacak gençler yetiştirmeliyiz.

Kaynakça:

NHK World, (2021).
https://www3.nhk.or.jp/nhkworld/ (2021 tarihinde  adresinden alındı.)

Küresel İklim Değişikliği ve Olası Etkileri. Türkeş, M. S. (2000). (s. 7-24).

Ankara: ÇKÖK Gn. Md.

European Comission. (2021, Mart 21). Renewable energy directive. https://ec.europa.eu/energy/topics/renewable-energy/renewable-energy-directive/overview_en:

Dayanıklılık, Esneklik, Çeviklik (Resilience)

Dr. Nadir Çomak

Dayanıklılık, esneklik, çeviklik olarak karşılık bulan “resilience” kavramı maddeler için kullanıldığında; “bir maddenin büküldükten, gerildikten veya bastırıldıktan sonra normal şekline dönme yeteneğini ifade ederken, insanlar için kullanıldığında; “zor veya kötü bir şey olduktan sonra tekrar mutlu olma, başarılı olma yeteneği”[1] olarak tanımlanmaktadır.

Esnek olan ağaçlar rüzgarlar karşısında salınarak esner ve dayanıklılık gösterebilir. Çimenler ve otlar ise daha esnek olduğu için fırtınalara karşı bile daha çevik bir şekilde karşı koyabilir. Keten ve pamuk ipliği dayanıklıdır. Fakat örümcek ağının ipleri daha dayanıklıdır. Plastikten yapılan ürünler ne kadar yumuşak olursa sıkıştırıldıktan sonra bırakıldığında o kadar çabuk eski haline gelir.

Herrman’a göre (2011) “resilience” kavramı, insanların hayatı boyunca yaşadıkları olumsuzluklar karşısında kişisel, biyolojik ve psikolojik direnç kaynaklarını ve uyum yeteneğini kullanarak yeni durumlara olumlu bir adaptasyon sağlama çabası ve yeniden sağlıklı bir denge haline ulaşmak için gösterdiği esneklik modeli veya esnekliği artıran veya azaltan faktörler olarak tanımlamıştır. Tarih, zorluklar karşısında sarsılsa da ayakta kalmayı başaran insanları yazar. Nelson Mandela ve Mahatma Gandi gibi.

İnsanlar için kullanıldığında ise dayanıklılık “metanet””[2] anlamına gelir. “Resilience” kavramı farklı araştırmacılar tarafından da benzer şekilde “dayanıklılık, başarılı adaptasyon, olumlu işleyiş veya yeterlilik kapasitesi” olarak açıklanmıştır (Garmezy, 1993; Masten, Best ve Garmezy, 1990) akt: (Egeland, 1993). Çocukların hayatı boyunca karşılaşacakları zorlukları ve engelleri tanımlamalarında ve aşmalarında anne ve baba tutumları belirleyici faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Egeland, (1993) fakirlik ve savaş mağduru gibi zorlukları ile yüzleşip ağır depresyon yaşayan çocuklar üzerinde yaptığı sözü geçen araştırmanın sonuçlarında anne ve çocuk arasında küçük yaşlardan itibaren iyi kurulmuş olan duygusal bağın çocuğun esneklik ve dayanıklılığındaki etkisine dikkat çekmiştir.

Öncelikle aile hayatı çocuğun yetişkinliğe hazırlanmasında çok etkilidir. Anne ve baba tutumları çocukların ileriki yaşantılarında ki engeller karşısında takınacakları tutumları belirlemelerinde etkili bir faktördür. Aynı zamanda okul öncesi eğitimi ve ilk öğretim seviyesinde çok önemli olmakla birlikte çocuğun bütün hayatı boyunca karşılaştığı eğitimcilerin tutum ve davranışlarından olumlu ya da olumsuz yönde etkilendiği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle çocukları hayata hazırlarken hem ebeveynler hem de eğitimciler çocuğun kırılgan ve hassas yapısını dikkate alarak onlara özenle davranmalıdır. Çünkü ister ailede isterse okulda verilmiş olsun, eğitimin temel amacı çocukları hayata hazırlamaktır. Bu hazırlık çocukların yalnızca başarılı olması için değil aynı zamanda mutlu olması amacına yönelik de olmalıdır.

Kimilerine göre hayat mutluluğu başarıyı getirirken başarı her zaman mutluluğu getirmeyebilir. Hayat başarısı ve kariyer basamaklarında hızla yükselmek için gece gündüz çalışan kimi insanlar yaşlandıklarını bile fark edemeyip mutlu bir yuva kurmayı ve çocuk yetiştirmeyi bile unutabilmektedir. Kariyer ve ticari başarı elbette önemlidir, aynı zamanda hayatın tümü başarıdır demek de ne kadar doğrudur?

Hayat yolları düz bir çizgiden ibaret değildir.

İnsanın hayat yolculuğu iniş ve çıkışlarla doludur. Hayat yolları sert kıvrımlara ve sert virajlara sahip olabilir. Bu yolculukta insanların yaşadığı hayat tecrübesi ile kazandığı bilgi seviyesi, yaşadığı olayları farklı şekilde tanımlamasına ve yorumlamasına yol açabilir. Her insanın bulunduğu fiziksel yükselti (kuş bakışı yüksekliği veya zihinsel kavrayış yüksekliği), baktığı açı, baktığı pencere, hatta taktığı gözlük camının rengi gibi birçok faktör yaşadığı olayları zor ya da kolay olarak tanımlamasında etkili olabilir.

Bir izci şarkısının sözlerinde belirtildiği gibi, “yollar uzun, dikenli, taşlı olsa da bastığın yer üzüntülerle dolsa da, sel çığ, ateş, önünde her ne olsa da izci gülerek yürür. Haydi, haydi, haydi, haydi, haydi, haydi, şarkı söyle neşelen.”

Epiktetos’un ifadesiyle, insan altın yüklü bir gemidir. Biz bu sözü insan altın yüklü bir gemiden daha değerlidir şeklinde de kabul edebiliriz. Bu açıdan baktığımızda insanın altın yüklerini hangi limana ve nasıl ulaştırması gerektiği sorusu aklımıza geliyor. Epiktetos bu sorunun cevabını da “mutluluk yolun sonunda değil, yolun üzerindedir” şeklinde ifade ediyor. Altın yüklü hayat gemisini kayalıklara ve buzullara çarptırmadan, korsanlara talan ettirmeden mutluluk limanına ulaştırabilmek ise tam da başta ifade ettiğimiz “resilience” kavramının anlamını hayatımızın merkezine yerleştirmekle mümkün olacaktır diyebiliriz.

Sonuç ve öneriler:

Anneler çocuklarıyla duygusal bir ahenk ve uyum yakalamalıdır.

Anneler tutum ve davranışlarını çocuklarını duygusal olarak destekleyecek şekilde düzenlemelidir.

Babalar eşleriyle duygusal bir ahenk ve uyum yakalamalıdır.

Babalar çocuklarıyla duygusal bir yakınlık ve eş zamanlı bir uyum göstermeyi başarmalıdır.

Aile ortamında eşler kendi aralarında olduğu kadar çocuklarıyla da etkili bir iletişim kurmalıdır.

Eğitimciler çocukların başarılı ve mutlu olması için olumlu, yapıcı ve cesaret verici bir dil kullanmalıdır.

Ebeveynler ve eğitimciler çocukların zorlukları ve engelleri aşması için dayanıklılık, esneklik ve çeviklik konusunda iyi birer model olmalıdır

Yazımı “resilience” kavramının anlamını çağrıştırabileceğini umduğum, yaşamamız gerektiğini düşündüğüm, güzel bir kararlılık ifadesiyle bitirmek istiyorum:

Hayat yolculuğunda başarılı ve mutlu olmak için mazeret yok.

Kaynakça

Egeland, B. C. (1993). Resilience as process. Development and psychopathology, 5(4), 517-528., 517-528.

Herrman, H. S.-G. (2011). What is resilience? The Canadian Journal of Psychiatry, 56(5), , 258-265.

[1] https://dictionary.cambridge.org/tr/s%C3%B6zl%C3%BCk/ingilizce/resilience[2]https://sozluk.gov.tr/


Warning: Undefined array key "sfsi_mastodonIcon_order" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 175

Warning: Undefined array key "sfsi_mastodon_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 268

Warning: Undefined array key "sfsi_snapchat_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 277

Warning: Undefined array key "sfsi_reddit_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 274

Warning: Undefined array key "sfsi_fbmessenger_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 271

Warning: Undefined array key "sfsi_tiktok_display" in /home/nadircomak/public_html/wp-content/plugins/ultimate-social-media-icons/libs/controllers/sfsi_frontpopUp.php on line 265
error

Websitemi Beğendiniz mi? Başkalarının da faydalanması için paylaşır mısınız? :)

Email Gönder
Whatsapp